Sanki gittiği her yere bedenini bir fazlalık gibi sürüklüyor, sebepsizce yaşıyordu. Bazen düşünmek bile ağır gelir, düşündüğünü sanarak bomboş, dökülmüş bir duvara saatlerce bakardı.
'Mutululuk ne?' diye basit bir soru, günlerce üzerine düşündüğü soru olmuştu. Öyle anlamlar yüklemişti ki mutlu olabileceği her küçük an bile artık anlamsız geliyor, sevindirmiyordu.
Veyahut kendini öylesine küçümsüyordu ki mutlu olmak duygusunun yalnızca kendi dışındakilere ait olduğunu düşünüyordu.
'Yazık... İnsanlar niçin böyle rol yapıyor, hiçbiri aslında mutlu da değil.' düşüncesiyle, gülüşen insanlara iğrenerek bakıyordu. Aslında haksız da sayılmazdı.
Sanki bu duygu; rol yapanlarla, mutluluğu sorgulayanlar arasında devamlı gidip geliyordu.
Gerçekten mutlu olanlar neredeydi, bilmiyordu.
Bilmiyordum.
-E.B.