Tüm büyük eylemlerin, tüm büyük düşüncelerin önemsiz bir başlangıcı vardır. Büyük yapıtlar çoğu kez bir sokağın dönemecinde ya da bir lokantanın kapısında doğar. Uyumsuzluk da böyle.
Kendi ellerinden ölen insanlar böylece duygularının eğimini sonuna kadar izlerler. İntihar üzerinde düşünmek, beni ilgilendiren biricik sorunu ortaya atmak olanağını veriyor bana; ölüme kadar süren bir mantık var mıdır?
Bedenin yargısı aklının yargısından hiç de aşağı değildir beden de yok oluş karşısında geriler. Düşünme alışkanlığını edinmeden yaşamaya alışırız. Bizi ölüme her gün biraz daha yaklaştıran bu koşuda, bedenin bu önlenmez önceliği sürüp gider.
İsteyerek ölmek bu alışkanlığın, gülünçlüğünün, yaşamak için hiçbir derin neden bulunmadığını her gün yinelenen bu çırpınmanın ,anlamsızlığının ,acı çekmenin yararsızlığının içgüdü ile de olsa benimsenmiş olmasını gerektirir
Düşünmeye başlamak için için yenmeye başlamaktır. Bu başlangıçlarda toplumun fazla bir etkisi yoktur kurt insanın yüreğindedir yürekte aramak gerekir. Ona yaşam karşısında uyanıklıktan ışık dışına kaçışa götüren bu ölümcül oyunu izlemek ve anlamak gerekir.
İnsanlar onur ve sadakate övgüler yağdırır ancak insan çabasının yegâne odak noktası bireydir. Bireyin ötesinde de bir başka birey vardır. Toplumun esrarengizliği; okyanus olan toplum değil bireydir .
Ve böylece ertesi güne başlarız tekrar. Geçmişin aynı, yerleşik kurallarıyla.
Büyük, şiddetli neşelerden kaçabilseydik Büyük acılardan da kaçabilirdik.
Yolunu kapatan taşın etrafından
Zıplayıp geçen kurbağa gibi.
Buna nasıl tahammül ediyorlar? Her günü pes etmeden, umutsuzluğa kapılmadan, intihar etmeden, hatta siyaset tartışmaya devam ederek nasıl atlatıyorlar?
"İllegal". Bu kelime içimde hafif bir heyecan uyandırdı. Daha doğrusu, konsepti neredeyse rahatlatıcı bulurdum. Çünkü beni korkutan dünyanın legal parçalarıydı.
Marksist ekonomi üzerine bir konferansa tabi tutuldum. Söyledikleri her şeyin aklıselimden başka bir şey olmadığını düşünmeden edemedim. Yeterince doğruydu ama insan ruhu bundan daha fazlasıydı.