Her kavram, başlangıç haliyle bir “tez”dir. Tez, bir olumlamadır ve kendi
varlığı ile taşıdığı karşıtlığın birliğidir. Tez, karşıtlığı aşma yönünde hareket
eder, çünkü, taşıdığı karşıtlık dolayısıyla kavram, kendinde ve olanak
halindedir, bundan çıkmak, kendi için ve gerçeklik haline gelmek
zorundadır.Hareketi içinde çelişki çözülerek, anti-tezin varlık nedenini oluşturur. Böylece tez dolaylanır, bir başka’ya bağlanır: “Burada birinci terim (tez),özünden başkasının içine batırılmıştır.” (Hegel)
Hareket burada durmaz: Bir başka’nın başka’sı olan antitez, kendi başka’sını da içinde taşımaktadır. Bundan dolayı,
anti-tez, bir şeyin (tezin) olumsuzlanması olarak kalamaz,
kendisi de olumsuzlanır.
İnsanlar artık görmek, işitmek, sevmek ve düşünmek için değil, sadece görülene, işitilene, sevilene ve düşünülene sahip olma yönünde dürtüler hisseder.
'Açgözlülük, mevki, kullanma hakkı ve suiistimal uğruna gereken her şeyi mülk edinme (ing. "ownership" ), insanların güçlerinin gelişiminin bu aşamasında bu güçlerin tek yeterli ifadesi olmuştur. Marx'a göre sahip olma arzusu, insan doğasının değil, tarihsel olarak koşullanmış insan doğasının bir özelliğidir."
"Marx'ın Aristoteles gibi bir teleolojisi olduğunu, Rousseau gibi insanların birer toplumsal hayvan olduğuna inandığını ya da Locke gibi insanların özgür olmalarını istediğini iddia etmek; insanlara,benzerliklerin en küçük ortak paydadan daha fazla bir şey olduğunu düşündürtecek bir yanlış yönlendirmedir. "