Çünkü, o günlerde 'Kudüs' adlı sevgilinin bir saç teline ve bir benine ülkeleri verecek kadar fedakâr ve cömert olan âşık, tabii ki Sultan Selahaddin idi.
Sultan Selahaddin, nihayet Kudüs önlerine gelmişti, ama onun o haldeki durumu;uzaktaki sevgiliye kavuşmak için çırpınan bir âşığın, nihayet onun yakınına kadar gelmesi, ama bir türlü onun elini tutamaması gibi bir ızdıraptan ibaretti.
Zira Selahaddin, kahramanlığın silahtan önce geldiğini iyi anlamış bir yiğitti. Yiğit kalbi aynı zamanda merhametli olur. Merhameti olmayan neticede yalnız kalır ve muvaffak olamaz.
Ama zaman öylelerine şahit olmuştur ki, vazifelerini bitirip çekildiklerinde de ölümsüz olarak tarihin parlak sayfalarında ve insan zihninde hep parlayarak yaşarlar;unutulmayı hak edenler gibi kaybolup gitmezler. İşte onlardan biri de Selahaddin Eyyubi idi.
Sahi çaresizlik neydi? Filistinli bir kızın çaresizce annesini araması mıydı?Sahi acı neydi? Kardeşi kucağında kefen sırası bekleyen abinin yaşadığı mıydı? Sahi ölüm neydi? Ölüm Allah yolunda korkusuzca düşmanın üstüne yürümekti. Tıpkı Gazze'de olduğu gibi.
Bazı bebekler pamuklar içinde büyütülür. Ama Gazze'de bebekler enkazların içinde doğar ve enkazın içinde şehit olur. Annesini tanımadan, mutluluğu tadamadan veda eder yıkık şehrine🎈