Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Asya

Asya
@AsyaBrooks
Dijital Tasarım
Üniversite
İstanbul
New York
675 okur puanı
Ekim 2018 tarihinde katıldı
"Dünya klasiklerini okumak zorunda değilim." şeklinde bir okur savunması gördüm. Evet zorunda değilsiniz. Ancak iyi ya da kötü bir kitap incelemesi yapacaksanız okumak ZORUNDASINIZ. Bir şeyin iyi ya da kötü olup olmadığını anlayabilecek kadar donanımınız ya da dağarcığınız yoksa değerlendirmeniz yok hükmündedir şekerim. Bu sırf edebiyat için de geçerli değil. Kanunları bilmeden bir dava hakkında yorum yapamazsın, kurallarını bilmeden spor müsabakasını yorumlayamazsın, haber okumadan olayları yorumlayamazsın. Yani iki seçeneğiniz var şekerim ya seve seve o klasikleri okuyacaksınız ya da susup oturacaksınız. Nokta.
Reklam
Bu ülkede normal hayata dönmek zor. Kastamonu sahilinde enkazla birlikte sürüklenmiş onlarca cesedin görüldüğü bir videoya denk geldim... Kitap okumak yorumlamak alıntı paylaşmak boş geliyor. Doğu Karadeniz'de benzeri bir felaket bekleniyormuş Şebo'nun ailesi için kaygılıyız... Biz neden bu kadar çok korkuyoruz bu ülkede :(
Yangınlar bitsin öyle bir şeyler paylaşırım diyorum. Yangınlar bitmiyor. Tam bitti derken yenileri geliyor. Köy yanarken saçını tarayan o kadar çok kişi gördüm ki şekerim, bana öğretilen ahlaka göre masum canlar alevler içinde kavrulurken ben hiçbir şey yok gibi paylaşım yapamam. Yapanı eleştirmem, herkesin olayları yorumlayışı farklı. Ama bana göre bu kadar can yitirilmiş, benim dibimde ülke yanmış, üstüme kül yağmış ben oturup da falanca kitap güzeldi falanca kitap kötüydü diye yorum yapamam. Biz yine kitap okuyacak zaman buluruz. Zaman neden böylesine yandığımızı düşünmenin ve bunu konuşmanın zamanı...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Unutma!
"Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!"
“Bizi de sonradan koruyacaklar, her şey bittikten sonra kıymetli olacağız herkes gibi..." Hayır bebeğim. Hayır sonradan korumaktan bile acizler. Hiçbirimizi koruyamayacaklar. Kimse de bizi korumaya kalkmasın. Biz kendimizi koruruz. Kendimizi koruyacak kadar vahşi olmayı öğrendik.
Reklam
Yine ölmeyi beceremedim...
Oysa ki yanan sadece ağaçlar değildi... Bugün intihara teşebbüs ettim. Zihnim yanarak ölen canlıların acılarını daha fazla kaldıramadı. İçim yandı. Ruhum yandı. Yaşamak istemiyorum. Aşık olmak istemiyorum. Şebo'yu da istemiyorum. Hiçkimseyi hiçbir şeyi istemiyorum. Ölmek istiyorum. Tabiat, doğa, hayat yanarken hiçbir işe yaramadan, öylece oturup New York'a taşınma planları yapmak da istemiyorum. Yanan sadece ağaçlar değildi anlamadılar. Çay poşeti attı çirkin adam. Oysa ki 2 gündür küller yağıyor üstümüze. 2 gündür verandadan külleri süpürüyorum. Belki bir ağacın külü bunlar belki de yanmış bir hayvanın. Ölüm bu. Ölüm yağıyor üstümüze. Bizim üstümüze ölüm yağarken çay atıyorlar insanların kafasına. Yanan sadece ağaçlar değildi... Umarım yanarak ölürsün çirkin adam. Umarım senin küllerin de verandama savrulur. Küllerine bakıp keyifle içkimi yudumlarım. Umarım... Tanrı varsa, adalet varsa yanarak öleceksin çirkin adam. Yanan sadece ağaçlar değildi... Sen kendini çok pis yaktın haberin yok. Yanarak öleceksin.
Gümbet'imizin etrafı dumanlarla kaplandı. Dünyanın sonunu izler gibi öylece oturuyoruz Şebo'yla. Söndürme çalışmalarına gitmeye çalıştık ancak özel kıyafetler olmadan imkansız. Şebo sen şeytansın yanmazsın dedi. Asıl şeytan dedim bu ülkenin başında olup da yangınları söndüremeyenlerdir... Bizi bu alevler yutar dedik. Gece kül yağacakmış. Kabus gibi...
Kitap yakarken memleketi yakan çocuklar...
Bir sabah uyanırsın birkaç kilometre ötede yükselen alevlerin sıcağını hissedersin. Memleket uçtan uca yanmıştır. İki çocuk kitap yakarken yangını çıkardıklarını itiraf ederler. Bu ülkenin çocuklarına kitap yaktıran zihniyete söversin söversin hırsını alamazsın. Kitap yakarken memleketi yakmak... İğrenç bir ironi, tiksinç bir durum. Kusmak istiyorum kusamıyorum.
yandım yandım ah ki ne yandım...
Yine bir gece yeni bir gece bodrumda. birkaç kilometre ötemizde yükselen alevlerin yok ettiği yaşamları düşündükçe sinirleniyorum. İçimde büyüyen alevleri söndürmek için evde kalan son absolut'u dikiyorum kafaya. Şebo da istiyor. Dudaklarına uzanıyorum dişlerimin ve dilimin arasından süzülen buz gibi hafif böğürtlen aromalı vodkayı paylaşıyorum onunla. Çekilen acıları düşününce bu gece eğlenesimiz gelmiyor. Bir dağ başında orospuçocuklari yüzünden çıkan yangının ortasında kısılıp kalan kuşları, tilkileri, yılanları, tavşanları, sincapları... tüm hayvanları düşünüp kahroluyorum. İnsanlar umurumda mı bilmiyorum. İnsanlara dair üzüntüm samimi değil. Ayıp olmasın diye üzülüyorum sadece. İnsanlar benim hiç umurumda olmadı hiçbir zaman. İnsan sevgisini öğrenemedim. Üzgünüm bunun için. Ağaçlar ve hayvanlara ağlıyorum. Ağaçları ve hayvanları düşündükçe boğuluyorum. Bu kötülüğü yapan insanoğlu değil mi? Nasıl sevebilirim insanları. Sevmiyorum. Sevemeyeceğim de. Şebo'nun gözlerine bakıyorum. O da insan diyorum içimden. Empati ne kadar orospu bir şey. İşine gelince silah olarak kullanabildiğin işine gelmeyince görmezden gelebildiğin bir günah gibi... Bu gece eğlence yok. Oturup içicez. Oturup dumanımıza boğulacağız. Bu gece kendimi tanrılara kurban etmek istiyorum. Alevlerin içindeki tüm canlıları kurtarmaları için...
Gece yaklaşıyor. Kot şortlarımızı giyiyoruz. Şebnemin şortun dışına taşan kıvrımlarını seviyorum. Bu gece ben beyazı seçtim o griyi. Siyahı geceye bıraktık. Şebnemin gögüslerini saran yarım gri tşhirtünün altında göbek deliğinde sallanan ışıldayan piercingini seviyorum. Beyaz bluzuma bakıyor o tatlı mavi gözleriyle. Göğüslerimi hayal ediyor biliyorum. Saçlarını dağınık bırakmasını istiyorum. Rastalarımda gezdiriyor parmaklarını. Beni bir kediyi okşar gibi sevmesine bayılıyorum. Bugün ben Bianca o Chanel. Birbirimize sıkıyoruz. Beyaz tozluklarımızı çekiyoruz. Sporlarımızı geçiriyoruz ayaklarımıza. Arabaya geçiyoruz. Sür diyor yine. Sadece sür... Belki dans edeceğiz belki ıssız bir sahilde sevişeceğiz belki romantik bir akşam yemeği. İki güzel kadına yakışan ne varsa yaşayacağız. Belki başka bir şehirde uyanacağız. Bilmiyorum. Umurumda da değil. Çantamda beynimizi eritmeye yetecek kadar zulam var... Hiçbir şey düşünmeden sürüyorum saçlarımız uçuşuyor rüzgardan. Gidiyoruz. Belki de geliyoruz. Belki de çoktan durduk bilmiyorum... Bu gece uzun olacak.
Reklam
Kitabını yorumlamamı isteyen ergen kız yazarlarımızdan birinden kitabı hakkında ön bilgi almak istedim. Sohbet şöyle gelişti: "-Kitabının anlatım dilinde hangi zaman kipini kullandın? -Zaman neyi? -Zaman kipi canım. -Şey eee o tam olarak ne oluyor bilmiyorum ama... -Yaş kaç canım? -22 -Türkçe derslerinde görmüşsün di'li geçmiş zaman falan? -Tam olarak anlamadım ne demek istediğini. -Canım kusura bakma ben zaman ayıramayacağım kitabına. -Peki... Ama bu hoş değil. Kitabımı okuman için ben zaman kipi falan bilmek zorunda mıyım yani hayret bir şey! -Canım zaman kipi nedir bilmeden sadece yazı yazabilirsin. Kitap yazamazsın. Kendine iyi bak." Ve bunun üstüne çeşitli hakaretler vs. geldi. Sonra oturdum ve şuna karar verdim bu ergen kızların bir kabahati yok aslında. Bunlar eğitimsiz, cahil, kolay gaza gelen basit insanlar. Kabahat bu insanların kitaplarını basan yayınevlerinde. Yahu zaman kipinin ne olduğunu bilmemek nedir ayol... Facia.
Bodrum'da gece yarısına daha çok var Şebnem'le el ele yürüyoruz. Minicik eteklerimizin altında platform topuklu spor ayakkabılarımız... genç kız denebilecek yaştan uzağız artık ama ruhumuz genç hala. Üstümüzde beyaz askılılar, bronzlaşmış tenimizin altını çiziyor adeta. En hareketli bara gidiyoruz. Kimin turist kimin yerli olduğu anlaşılmıyor biz
Kadın voleybol takımımıza aşık oldum. Zehra muhteşem bir güzellik. Naz çok çekici. Meliha çok tatlı. Hande ise tam böyle elinden tutup gezmek istediğim kadın ya... Sporla çok ilgilenmem ama sanırım ben bu kızları hep takip edeceğim :) Hande'yi stalkladım erkek namına bir şey yok, sanırım bizden ;) Bizden olsun ne olur...
Şu sıralar bana dair bir şeyler yazmak isteyen o kadar çok insanla sohbet ederken buldum ki kendimi oturup düşündüm gerçekten hakkında yazmaya değer ne var bende diye... Hiçbir cevap bulamadım. Hangi öyküde konuk olacağım, hangi romanda anlatılacağım, ortaya bıraktığım hangi şiirin altında imzam olacak bilmiyorum. Eskiden taksim ve kadıköyde duvarlarda sprey boyayla bana dair şeyler bıraktığını görürdüm insanların. yüzüm, adım, birine söylediğim bir söz... İnsanların bir parça koparmak istediği koca bir et parçası gibi hissediyorum kendimi. bir yandan etimi çiğnerken bir yandan da soruyorlar "sen neden yazmıyorsun" diye. 200 promil alkolle çevirmeye takılmış gibi benim beynim. yazma ehliyetim elimden alındı. çünkü ben yazmayı değil, yaşamayı seviyorum. aynı arabayı sürmeyi değil, hızı seven bir sarhoş gibi... eninde sonunda bir yerlerde kaza yapıp fırlayacağım ön camdan. kurumuş asfaltı sulayacağım kanımla. gebereceğim parçalanmış bir halde. onu da yazmak isteyen birileri olacak. ve ben son gücümle, nefesimi toplayıp "yaz şekerim" diyeceğim. cenazeme herkes elinde kalem kağıt ve klavyelerle gelecek. ama yazacak bir şey olmayacak. vasiyetim üzerine mezartaşımın üstünde striptiz yapan çıplak dansçı haricinde...
Kitap okurken sayfayı çevirmeden önce parmağını yalayan insanların kitaplara karşı sapkın arzular beslediğini düşünüyorum. Yoksa en kuru parmakla bile kolayca çevriliyor sayfalar. Böylesi bir ıslaklığa ne luzum var şekerim?
193 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.