İNCİTME
Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.
Yollar uzun, yollar ince
Yollar kısalır aşk gelince.
Yat kurban ol İsmail'ce
Bıçak senden incinmesin.
İstanbul terbiyesinde kadir kıymet bilmek
en ilerde bir vasıfti. Bir fincan kahvenin hakkını bile kırk yıl unutmayan, gün görmüş, eyyam sürmüş İstanbul, emdiği suyu dallarıdan yapraklarıdan geriveren bir söğüt ağacı gibi, asırlar boyu târih kadehinden kana kana içtiği medeniyet ve asålet bergüzarlarını, cemiyete ilim, hikmet ve sanat hålinde iåde ederken, belki şuûrunda, belki gayr-i meș'ûrunda' Eba Eyyúbe'l-Ensâri denen bu cihat ve iman erine karşı da kendini hâlå borçlu hissetmektedir. Zira İslam orduları bu şanlı bayraktarları, ak sakalı göğsüne düşmüş bir pir-i fâni oluncaya dek, cihat sancağı diyar diyar taşıdıktan sonra, nihâyet bu topraklara yaptığı son seferinde şehâdet câmını içmiştir? Şu halde görenekte gelenekte vefâ ile minneti baş köşeye oturtmuş olan Istanbul halkı, hiç nasıl olur da kendi beldesi uğrunda can vermiş böyle bir şehidi gözünden ve gönlünden siler?
Bundan büyük şeref, bundan çetin hamle, bundan ileri hareket, bundan yeni dâva olamaz; zira biz, asırlar boyunca
cebizimdeki delikten astarın dibine kaçmış hakikat mücevherini, her ân üstümüzde taşıdığımızdan habersiz, hep dışımızda
arıyoruz! Ve tam yüz küsur yıldır, devre devre "ha bulduk, ha buluyoruz!" tesellisiyle, her netice sabahı hiçbir şey bulamadığımızı ve her gün her şeyi biraz daha bulunamaz hale getirdiğimizi ispat ediyoruz. İslâmı Amerika, Rusya veya Hotanto'da savunmaktan daha zor olan bir vaziyetin șerefi... İnsana, bildiğini sandığı bir șeyi bilmediğini kabul ettirmek, hiç bilmediği bir şeyi kabul ettirmekten daha zor...