Efendim vatandaşlarımızdan biri turist olarak Mısır’a gider. Piramitleri gezer, Mısır’ın her türlü eğlencesinde bulunur. Tam dönmeye yakın, kendisine “Deveye bindin mi?” diye sorarlar.
“Hayır…” der bizim turist…
Olmaaaz…” der kafiledekiler. “Eğer deveye binmezsen, Mısır’a gelmiş sayılmazsın…”
Bizimki de dönünce başından geçenleri anlatacak ya bir deve kiralar. Devenin sahibi, işin inceliklerini bizimkine anlatır:
“Bu deveye oh dedin mi hızlanır, amin dersen durur…”
“Kolay” der bizimki ve devenin sırtında yola revan olur. Oh dedikçe deve hızlanır. Deve gezisi bizimkinin oldukça hoşuna gider ve ohları çoğaltır. Devenin ayakları yerden kesilir. Koca hayvan adeta uçmaktadır…
Yalnız bir sorun vardır…
İlerde bir uçurum görünür. Devenin durması gerekmektedir de bizim ki koca devenin fren sözünü unutur. Artık yapacak bir şey yoktur. Deveyle birlikte ölüme doğru gitmektedir. Devenin sırtında tek elini semaya açıp bildiği bütün duaları okur ve gönülden bir “Amiiin…” çekere. Deve de tam uçurumun kenarında zınk diye durur…
Bizimki alnında biriken terleri silip:
“ Ohhhh beee…” der. “Nihayet durdu…”
“Oh…” sesini duyan devenin ne yaptığını varın siz düşünün…