Hindiba misâli, fânî hayatın tabiatı nev’idir. Doğum ile beşik dolup, ihtiyarlık ile eşik aşılır. Ölüm ise her nevi muhabbetin ve sırların son mahfili... Gençlik bir bahar, ihtiyarlık ise olgun bir sonbahar seyridir. İmkânsızlıklar içinde dahi sabır ile yürüyen, hakikati bulur ve muhabbeti daim eyler. Unutma ki, her beşik sallanışı yeni bir doğumu, her eşik geçişi de yeni bir hakikati müjdeler.
K.Banu Dağ
Ba‘zı ‘aşk’lar vardır kim, mukadderât defterine levh-i mahfûzdan nazar olunmuştur; lâkin cihânın mühr-i kevn ü mekânına sığmaz. Kader ile tahrîr olunur lâkin dünyâ ile mühürlenmez. Ne vuslatla sevinir, ne firâk ile nihâyet bulur. Sâdece leyâl-i sükûtta bir âh-ı mestûr olur ki, biri nâm-ı digerini unutur sanırken, öteki yâdigâr-ı kalbinde kanlı bir ‘şeb-i yeldâ’ taşır...
K.Banu Dağ
(nihan bir yakarışın ardı sıra)
Ey ruhumun aralığında gizli duran sır,
Beni kendine çağıran ilk buğday tanesi,
Bir kulübenin kıyısında un ufak olmuş ekmek gibiyim,
Kırıldım, ama hâlâ doyururum seni.
K.Banu Dağ
Her velâdet bir vefâtın mukaddimesidir.
Zîrâ vücûdun her zuhûru, fenâya mebde’dir.
Bazı velâdetler değil, cümle velâdetler mevt ile mühürlenir.
Fark, yalnızca zamânın perde-i hikmetindedir...
K.Banu Dağ