İronilerle dolu, okurken sık sık gülümsetecek, ve hayatınıza yeni bir bakış açısı kazandıracak bir kitap. Uzun zamandır hiçbir kitapla böylesine bir bağ kurmamıştım…
Cesaretimi toplamaya çalışarak boş kadehe baktım. “Ölümlülere yardım ettin,” dedim. “Cezalandırılmanın sebebi bu.”
“Öyle.”
“Ölümlüler neye benziyor, söyler misin bana?”
Bir çocuğun sorusuydu bu ama Prometheus ciddi ciddi başını salladı. “Bunun tek bir cevabı yok. Her biri farklı. Paylaştıkları tek şey ölüm. Bu sözcüğü biliyor musun?”
“Biliyorum,” dedim. “Ama anlamıyorum.”
“Hiçbir tanrı anlayamaz. Bedenleri parçalanıp toprağa karışır. Ruhları soğuk dumana dönüşür ve yeraltı dünyasına uçar. Orada hiçbir şey yemez, hiçbir şey içmez, hiçbir sıcaklık hissetmezler. Uzandıkları her şey ellerinden kaçar.”
Cildimde bir ürperti dolaştı. “Nasıl katlanıyorlar buna?”
“Ellerinden geldiğince.”
Daha sonra bir kadın dedi ki, "Bize neşe ve kederden bahsedin. O da şöyle yanıtladı: “Neşeniz, maskesini çıkarmış kederinizdir ve kahkahalarınızın yükseldiği bu çeşme, çoğu kez gözyaşlarınızla doldurulmuştur. Başka türlü nasıl olabilir? Keder varlığınızda ne kadar derinleşirse, o kadar çok neşe barındırabilirsiniz içinizde. Şarabınızı döktüğünüz tas, çömlekçinin fırında pişirdiği tasın aynısı değil midir? Ve bıçakla oyulmuş olan ağacın kendisi değil midir, ruhunu sakinleştiren ut?