…
Kimselerin vakit ayırmadığı biriyim
Biliyorum .
Sıradan bir alışkanlık, körleşmiş
Bir küçük ayrıntıyım
Biliyorum.
(Bir sigaranın tutuluşu örneğin
İçilişi ve sonra atılışı)
Öfkem biraz da bu benim
Ya siz biliyor musunuz ?
Saygısızsam, saldırgansam, acımasız
İlgisizlik besliyor kötü yanlarımı
Ya siz biliyor musunuz ?
…
Benim mutsuz çocukluğum, bulanık
Bir asık yüz gölgesinde titreyerek
Baba korkusuyla geçti.
Sevinç bile sert eserdi odalarda
Konuşmak en büyük suçtu.
İlkyazımda filizimde dalımda
Çocuk kusurlarımda, çocuk suçlarımda
O rüzgâr yıllarca, yıllarca esti.
Sanki üzerimden yeryüzü geçti
Gövermedi gövermiyor bir türlü
Yüreğimde ezilen yaşama tutkusu.
“İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Durdurmamalısın eğer eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, birgül gülün öyle kok, bir derdin halledilmesin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına çıkalım serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan almama örtecek bunca çirkefliği, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 Aralık değil, beni terk ettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir…”
İnsanın sözden başka yaşayacağı bir yeri yok dünyada, bilirim. İnsan, kabul etmekle dönüştürmek arasında bir gergin iptir, bilirim. İnsan konuşmasaydı -yazmak da içinde- yapacağı tek şey, topluca delirmek olurdu, bilirim.
Bana öyle geliyor ki biz bütün rengimizi sevgiden ve sevgisizlikten alıyoruz. Kalp mi gönül mü bazen şaşırıp kalıyorum bu hazineye isim vermekte. Biliyor musun insan tanrısını içinde taşıyor ama hep uzaklara dua ediyor.
İnsanlık sosyalleştiğinden beri iyilikten hayali bir mıknatıs yaratıp tarafından çekilmeyi beklemiş ancak çekim gücü insanlığı bir araya getirmeye yetmemişti. Çünkü gerçek değildi. Çünkü insan hayatı iyilik topraklarında geçmiyordu. Gerçek olan kötülüktü. Beş duyudan beş kez geçip duygu ve düşünce doğrultacak olan kötülülüktü. ve amaç sınırları geçmekse bu sadece kötülüğün itme gücünün kullanılmasıyla hale gelecekti. İnsanlığın iyiliğe yönelmesinin tek yolu kötülükten kaçması olacaktı.
Genetik ve kültürel mirasın insana acıdan başka bir şey vermesine olanak yoktu. Her insanın boşluğa doğma hakkı olmalıydı vatansız, toplumsuz, ailesiz ve kişiliksiz olmak her insanın hakkıydı hiçbir insan genetik ve kültürel mirasın baskısı altında yaşamaya mahkum edilemezdi. Hiçbir insan Tanrı’nın iyi olduğuna inanmak zorunda değildi.