Şefaat kılmasan varlık Niyaz'yi yoğ iderdi
Vücudunn zahmının sen merhemisin ya Resulallah
Ey Allah'ın Resulu, Senin şefaatin olmasa varlık Niyazi'yi yok ederdi
Sen cümle varlığın yarasının merhemisin ya Resulallah
Eya mu'min-i beşer rahm kıl fütadelere
Şefa'at ayeti şanunda çünki münzeldür
Ey insanlığın yardımcısı olan Hz.Muhammed
Düşkünlere ve aciz kullarına merhamet et, zira şefaat ayeti senin için indi
Mihr ü meh gerçi dehri ruşen ider
Hak budur nur-ı Hak-nüma sensin
Gerçi eşya kamu merayadur
Lik ayine-i Huda sensin
Güneş ve ay zamanı aydınlatır,
Hakk'ın nurunu gösteren sensin
Bütün eşyalar Hakk'ın tecellilerini gösteren aynadır,
Cenab-ı Hakk'ı aksettiren ayna sensin
sancakbeyi tayin edilen eski Celalî Kalenderoğlu’nu, Ankara kadısı Vildanzâde Ahmet Efendi 1607 yılında, “vali olarak değil, eşkıya gibi geldiği” gerekçesiyle şehre sokmamıştı.
Allah'a yönelip zikre bağlanan bir kul, kurb-ı ilahin noktasında zikre devam eder ve ta'zim-i ilahiden kendisine izin verildiği ölçüde müşahede ve mütalaada bulunur. Nefsini ve misavayı unutur. Sen Ona: "sen nerdesin ve ne istiyorsun?" diye sorsan, O sadece "Allah" diye cevap verir.
Evreni büyük bir yapboz gibi düşün. Hepimiz bu yapbozun birer küçük parçasıyız sadece. Hepimizin bir özelliği var. Fakat birilerini taklit etmeye başladığımızda yapbozun içindeki doğru yerimizi kaybediyoruz, daha da kötüsü kendimizi koyacak yer bulamıyoruz.
‘Öldüm, bittim, bu kadar acıyı neden çektim?' diye düşünen kamış, bir neyzenin nefesiyle tatlı ve hoş nağmelerle inlemeye başladığında anlar ki, bunca acı, bunca ıstırap, bunca sıkıntı boşuna değilmiş.
Dem, bir kitap okuyup üzerine de uyku uyumak değildir. Hikâyeyi yaşamaya devam etmektir, sonsuz olasılıklar üzerine derin muhakemeler yapmaktır, hikâyeyi anlamaktır...
Eski Mevlevi dergâhlarında öğrencinin eser çalma hevesine kapılmasını önlemek için, neyin yedi deliğini de bir yıl boyunca delmezlermiş.
Böylece neyzen adayları bir sene boyunca sa-dece temiz ses üfleyebilmeye odaklanırmış.
Bunu başarabilenler ancak eser üflemeye geçmeyi hak ederlermiş.
Bağdatlı Ruhi'nin sabırsız insanlar hakkında sarf ettiği çok kiymetli bir beyti vardır:
"Gör Zahidi kim sahib-i irşad olayım der
Dün mektebe gitti bugün üstat olayım der...
insan zihni ne yazık ki her olayda sonuç odaklı çalışıyor. Sürecin hiç ama hiçbir önemi yok. Oysa hayat bile sürece meftun bir yol.
Nasıl öleceğin bile yolu yürüyüş biçimine bağlı.
Nasıl bir usta olacağın ya da bir usta olup olamayacağın bile yolda ne kadar yürüdügünle ilgili degil, nasıl yürüdügünle ilgili...
Güle dediler ki: "Bülbül hakir oldu, aranızdaki ilişki nedir?"
Gül cevaben dedi ki: "Benden bahseden tek bir Bülbül, Kaf Dağı'ndaki on Simurg'dan yeğdir."