Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

meryem

meryem
@Birgarippskdanisman
Ψ little freud | sometimes a cigar is just a cigar | yetiş ya freud | full time psikolojik danışman part time bookreader
Psikolojik Danışman
PDR - Çocuk Gelişimi
44 kütüphaneci puanı
738 okur puanı
Temmuz 2019 tarihinde katıldı
"Günümüz koşullarında politikacıların görevi çok zor, üzerle­rine büyük yük biniyor. Hem ülkesinin yararına olacağına inandığı politikaları savunup, yürütmek hem de bu arada kamuoyunun gü­cünü, hassasiyetlerini dikkate almak zorunda. Kamuoyu genellikle duygusal, aptalca ve sağlıksız düşünür; ama buna rağmen görmez­den gelinemez."
Reklam
Bir ülkenin kaderini belirleyen insanlar toplumun gözünde çok kolay yara alabilirler, çok kolay gözden düşürülebilirler.
Sayfa 123
söz başları kırmızı yazmayı gördüm sandınız kırgın kâğıtlar buldunuz hüznü donmuş, külü meşin ve birden acısı acınıza değdikçe

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
siz kim bilir kaç gece bir gülün ölümünü andınız
Anlaşılmaktadır ki, insan, güneşle arasına bir kitap koymalıdır.
Reklam
Rüya olguları konusunda dikkatli ve ustaca bir açıklamayı borçlu olduğumuz yaşlı fizyolog Burdach (1838, 499), çok atıfta bulunulan bir pasajında bu inancı dile getirir: "Çabalarıyla, hazlarıyla, sevinç ve acılarıyla gündelik yaşam rü­yalarda asla tekrarlanmaz. Tersine rüyaların amacı bizi gündelik yaşamdan kurtarmaktır. Aklımız bir konuyla tamamen dolu ol­duğu, derin üzüntülere kapıldığımız, ya da zihinsel gücümüzün tamamı bir sorunla meşgul olduğu zaman bile rüya, ruhumuza girip gerçekliği sembollerle if a de etmekten başka bir şey yap­maz." l. H. Fichte (1864, 1, 541) aynı anlamda aslında "tamam­layıcı rüyalardan" söz eder ve bunları, ruhun kendi kendini iyileştirici doğasının gizli nimetlerinden birisi olarak tanımlar.
* Her yeni güne, gündüzün yaşadığımızı geceleri ölebildiğimiz için, dayanabiliyoruz.
Bir gün, tanrı, canından bir lokma koparıp bana uzattı. Toktum; geri çevirdim. Can tanrının avucunda, onun gözleri benim yüzümde, yalvarmaklı. isteksizce, ancak, kayra olsun diye cana uzandım. Ağzımın içinde duydum, yutağımda, midemde. Sonra, tanrı, bir telaş içinde “şimdi o orada sen de burada duracaksınız çünkü zeki kuşlar uçmazlar” dedi.
Ben böyle yalnızken, Kendim kendime fazla geliyorum. Eksiltin beni daha çok!
Neleri yazmalıyım sana donmuş parmaklarımla, midemin kanıyla, içime oturtulmuş bir spiralle? Haftalardır, içeriden dışarı bakıldığında, dışarıdan içeriye bakılıp görülebilir bir kar yağışı... Oyuncak saydam küreler dışlaştırılıyor ya da içle dış bir oluyor, bir farkla; iç evinde barındırılan korku dış evdevi erime ve çamur için, dış-ev tarafından, ben evinin böyle bir olasılığı taşımadığı bilinmemesi. Kar yağışı beni görmüyor, savrulurken alttan üste, yukarıdan aşağıya, soldan sağa, sağdan sola. Zoraki zorunluluk, sis düdükleriyle vurgulanan zaman kara saplı bıçağını acımadan indiriyor bir yerlerimize. Sonunda göğsümüzde ya da karnımızın altında karar kılıp duracak... Zamanın kara saplı bıçağı...
Reklam
Aydınlıkla köhneliği belirginleşen bu kentte ve konutta, hiçbir şey neyse ben oyum. Öylesine bağsız ve yeğniyim ki, bu hafifliğin şiddetinin bedelini bir gün öderim diye düşünüyorum. Sanki varoluş beni cezalandırmak ister gibi; yoğunluğundan bana düşen payını benden geri alarak, bu yoğunluğu olur olmadık herkese ve her şeye fazlasıyla katlayarak sunuyor. Ülkem yok, cinsim yok, soyum yok, ırkım yok; ve bunları malettirici biricik güç, inancam yok. Hiçlik tanrısının kayrasıyla kutsanmış ben, inansam inansam bir buna inanabilirim. Yere göğe zamana denize kayalara ve kuşlara da dokunan aynı tanrı değil mi? Bu kutlu tanrının yönetkenliğinde, olmayan ellerimde bir yok-tartıyı tutuyor ve ölçüyorum yokluğun ağırlığını. Kafeslerinden birine onun oylumu pekâlâ sığıyor, diğerine ise duygular, duyumlar ve düşünceler yığılıyor; işte yetkin eşitlik... Her gün, her gece bu eşitliğin bilgisiyle geçiyor. Bir eskiciden satın alınmış bu teraziyi bir gün başka bir eskiciye vereceğim. O gün, tozanlarım her bir yana dağılıp, toprağın, suyun ölümsüzlüğüne eklenecekler ve ben özgürleşeceğim.
Sevgiyi arttırmak istiyorum, güvenle katlamak -benim değil hiçbir şey, kağıt, kalem, aşk- nereden geliyor bu dirim, bu nasıl açılması çiçeklerin, kendiliğinden eşzamanlılığı öyle yalın ve güç şahlanması coşkumun -ve kapanması ve yitişi bir böcek gibi kısır ve buyurgan kanatları altında, zor sevi hep. Ağlatısal her şey nasıl da katılım bolluğu ekliyor cesedime. Güleç bir ölüye el vermek?
Şiddet, hayati tehlike oluşturan bir davranıştır; tek bir saldırı kurbanı öldürebilir ya da ciddi şekilde yaralayabilir. Bir erkek bir kadına vurduğunda, kontrolü kaybetmiş değildir, bu eylemiyle kontrolü kazanır ve elinde tutar: Önemli olan ne yapıldığı değil, daha ziyade bununla ne elde edildiğidir. Erkek yalnızca kontrolü kazanıp sürdürmeyecek, aynı zamanda kadına dünyadaki tabi statüsünü hatırlatacaktır: Şiddet kasten acı çektirmek için uygulanabilir. Örneğin erkek, bir kurbanı, şiddetin failinin düşüncelerine aykırı bir şekilde düşündüğü/ davrandığı için fiziksel olarak cezalandırabilir. Ya da şiddet, zarar verme niyeti olmaksızın, sohbet esnasında sırf kontrol sağlamak için gösterilebilir. Niyete bakılmaksızın, şiddet kurban üzerinde de ilişki üzerinde de aynı etkiyi yaratır. Zora dayalı bir kontrol sistemi kurar (Ganley 1989, 203).
Annesi tarafından sevilmek onun özgüvenini artırmıştır. Sıklıkla Goethe'nin de "benim gücümün kökleri annemle olan ilişkimden kaynaklanır" dediğini anımsatmış; kendi konumuna destek almaya çalışmıştır.
2.488 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.