Ben seni nasıl anlatayımki??
-Yada en güzel nerden başlanır seni
anlatmaya....
-Gözlerin karanlık bir oda,ellerin bütün
kuvvetiyle çarpılmış bir kapı bana...
-Biliyorum,ne söylesem tesiri yok artık.
-Sen benim onca zamandır aşamadığım,ve
hiç bi zamanda aşamayacağım o kocaman
duvarlarımsın...
"Eskiye bir son verip, yeniye yer açmamız gerek sevgili Yağız bey ve bunun için de, eskiye dair ne varsa, ondan, yani 'ben' dediğin eskilerin toplamından kurtulman gerek..Sanırım seni öldürmemiz gerek!"
"- Bu mektup yağmuru dinmeli artık, Milena! Bizi serseme çeviriyor... Yazdıklarımızı unutuyor, hangi soruya karşılık vereceğimizi anımsayamıyoruz... Ne türlü olursa olsun, sürekli bir çarpıntı içindeyiz...."
"Belki tenimin tuzunda hiç olmayacaksın ama dudağımın kenarında taşıdığım mutlu gülüşün adı olarak kalacaksın. Kimseler bilmeyecek o gülümseyişim varlık sebebini. Her gören beni kendisinin mutlu ettiğini düşünecek belki... Sense dudaklarımda taşıdığım ama dudaklarımın hiç dokunmadığı olarak kalacaksın bende..."
.. Ve öyle yanılıyorlar ki...
Ne yağmurlar yıkar yağmurlarımı, ne de bir çare derdime güneşten başka.
Yağmurlu günlerde güneş olmayı bilmeyenler tüm bunları nereden bilecekler?
"Yakın olsaydık, yani sadece yan yana oturmak anlamında değil, sohbet yakınlığı olsaydı aramızda, belki imparatoriçeyle sultan arasındaki hazin aşk macerasına da değinirdim."