Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Fatih şıvkın

Fatih şıvkın
@Bolanka
Yâfes Çelebi, esnaf şeyhine inme inmesinesebep olmamış, ama ustası Zekeriya Efendi tarafından şu sözlerle azarlanmıştı:"Diğerleri senin yeteneğini görüp korktular. Çünkü gediğin elinden alınmasaydı onlarınbu ticareti yürütmeleri zor olacaktı. Yaptığın kılınç onların bütün müşterilerini ellerinden alır,üstelik bunun arkası da gelir. Ama ben bambaşka bir sebepten onların kararına katılıyorum:Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insanoğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir.Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder. Zalimlerinkolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltukdeğneğini kullanırlar. İcad ettiğin silah işte onların tutkularını büyütecek ve zulümlerini arttıracak. Sen onların kollarını uzattın. Oysa kılınçlar yeterince uzun değil miydi
Reklam
o soğuk kış günü İdris Âmil Hazretleri,Kasımpaşa’dan Karaköy’e, oradan da Eminönü‘ne kadar yürüyüp edebiyatçıların toplandığı bukıraathâneye vardı. Aralarındaki ilişki lâubaliliğe, hattâ amansız el şakalarına varan üç yareni,çuha örtülü bir masada oturuyor ve kendilerine çay ısmarlayacak birini bekliyorlardı. Bu yüzden Efendimiz’i görünce
de ihtiyaçların kalan yüzde yirmisini karşılıyordu. Muhtar bufikri de mesleği icâbı, Pilpireto Pireto nâm bir alimden yürütmüştü. Buna göre imalâtçıların yüzde yirmisinin ürünü olan ekmek, kumaş, tuğla, orak, çekiç, traktör, şimendifer gibi mallar ihtiyaçların yüzde sekseni iken, pasta, smokin, köşk, Rols Roys ve altmış metrelik hususî yat gibi

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu inekler, içtimaî meselelerle uğraşmak yerine laboratuvarlara kapanmışlardı. Bu fiyakasız ilimleriyle elbette kadın kız tavlayamazlardı.Efgan Bakara da böyle olacaktı elbet. Üstelik bu fodulepey dindardı. Garip garip konuşuyor, meselâ Kopernik isimli bir adamın papaz, Mendel diye birinin isekeşiş olduğunu söylüyordu. Kaşalotzâdeye göre Nefton ve
Süleyman sen misin?Bir sivrisinek vızıltısı bana cevap verdi:-Bizim odayı ateşlediler. İzin verirsen aşevindebir kenara yatıvereyim. Süleyman, bir pis yorganasarılmış, incecik bacakları üstünde titriyordu.-Git, git. Git yat. Ama burası daha salim değil ki,nerede ise, buraya da gelirler, ateşe verirler.Ve bunu söylerken, aklıma defterim geldi.
Reklam
Mütarekenin ilk günlerinde, bana bir tanıdık diyordu ki:Ne bu zırhlılardan, ne bu ordudan, ne sokak başlarındaki bu makineli tüfeklerden korkuyorum. Beni, korkutan şey, kendi aramızdaki anlaşmazlıklar,kendi aramızdaki nifaklardır. Bizi asıl bu mahvedecek. Ben, içimden diyordum ki, bu adam, bu hükmü hep İstanbul'a göre veriyor, karışık ve
Edebiyatı, sanatı başkaları yaparken hoş bulurum. Fakat, kendim bundan çekinirim. Edebiyat vesanat dünyasında yalnız dahiler vardır. Ondan ötesi,bir alay zavallı taklitçi, bir alay zavallı maskaradır
düşünüyorum:Onlar gibi olmak, onlar gibi giyinmek, onlar gibiyiyip içmek, onlar gibi oturup kalkmak, onların diliyle konuşmak...Haydi bunların hepsini yapayım. Fakat, onlar gibi nasıl düşünebilirim?Nasıl onlar gibi hissedebilirim? Odamı dolduranbütün bu kitapları yakmak... Bu resimleri, bu levhaları ayaklarımın altına alıp ezmek. Neye yarar? Hepsi benim içime girdiler. Bende, silinmez, kaçınılmaz,yıkanıp temizlenmez izlerini bıraktılar. Benim iç duvarlarım, bütün bu yabancı nakışlar, çizgiler, işaretler, renkler ve hiyerogliflerle doludur. Dış cephemdeğişmiş neye yarar? Ben, asıl ben, bu toprağın malıolmayan ve hepsi dışarıdan gelen maddeler ve unsurlarla yoğrula yoğrula adeta sınai, adeta kimyevibir şey halini almışım
Trabzon, kıyıda demirlemiş, her biri aşağı yukarı ikişer grostonluk dört paslı askerî nakliye sefinesi ile, mazı ve akçaağaçlar içinde âdeta kaybolan Fâtih Câmii ve çevresindeki, herbiri mütevâzı birer mimârî şâheseri olan küçük evler ile, başta Zağnos Paşa’nınki olmaküzere taş köprüleri ve nice câmi ile, Küçük Ayvasıl Kilisesi, hükümet binâları,
Arabî Ânî âbimiz Dâhî Kirâmî Efendi’ninşu barbar Moğol, yani İhsan Sait hakkındakimülâhazalarını Târih-i Kül­hâni'de şöyle nakletmiştir ki:“Hava sefinesini artık inşâ edebileceğinekanaat getirdi­ğinde, o gözleri çekik, elmacıkkemikleri çıkık, suratı geniş yezit, yani hayâsız haysiyetsiz İhsan Sait nâm Moğol’un ku­şuuyanmış, kendini bir halt
Reklam
ki hikâye işittim. Masal olmadığı için anlatayım:Cemal Paşa artık ordu kumandanı değildir.Mütareke yakındır. Artık, harbe niçin girdiğimiz tartışılabilir, büyük adamların küçük adamları adam yerine saymak ve onlarla görüşmek sırası gelmiştir.Arkadaşım Y. K. bahriye çatanası içinde Büyükada'ya giderken sordu:- Paşam, söyler misiniz, bu harbe
Üç tabur, ah üç tabur.Nebi Samoil siperlerinde Kudüs için kan dökenTürk askerlerine bu kadarcık yardım edemiyoruz.O yıl Galiçya topraklarında dövüşmek için yirmibin lüzumsuz Türk bulmuştuk.Bir yığın Anadolu çocuğunu, yurttan kopmuş,uzak Medine içinde, iskorpite ve çöle yediriyorduk.Bir sabah kumandanın odasına girdiğim zaman, gözlerinin ağlamaktan
Osmanlı saltanatı som bürokrat iken, bürokrasi biletam-Arap, yahut yarı-Araptır. Türkleşmiş hiçbir Arapgörmedikten başka, Araplaşmamış Türk'e az rast geliyordum.Arap milliyetçiliği güden Şamlı Azimzadeler, Konya'dan gelme Kemik Hüseyin torunları idi. Halep'in esasfamilyalarının asılları Türklerdi. Osmanlı İmparatorluğunda itibar,
Zeytindağı'nın tepesindeyim. Lût denizine ve Gerekdağlarına bakıyordum. Daha ötede, Kızıldeniz'in bütün solkıyısı, Hicaz ve Yemen var. Başımı çevirdiğim zaman Kamame'nin kubbesi gözüme çarpıyor. Burası Filistin'dir. Daha aşağı Lübnan var; Suriye var; bir yandan Süveyş Kanalı'na, öbür yandan Basra Körfezi'ne kadar çöller, şehirlerve hepsinin üstünde bizim bayrağımız! Ben bu büyük imparatorluğun çocuğuyum.Çıplak İsa, Nâsıra'da marangoz çırağı idi; Zeytindağı'nın üstünden geçtiği zaman, altında, kendi malı bir eşeğivardı. Biz Kudüs'te kirada oturuyoruz. Halep'ten bu tarafageçmeyen şey, yalnız Türk kâğıdı değil, ne Türkçe ne Türkgeçiyor.Floransa ne kadar bizden değilse, Kudüs de o kadarbizim değildi. Sokaklarda turistler gibi dolaşıyoruz
1913'te bir Mustafa Kemal, yüzyıl sonrası için bilehayaldi, fantazi romanlarında bile yeri yoktu
165 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.