"Cennet meyvesi nasıl bir şey baba?"diye sormuştum.
Gülümsemişti babam:
"Tarifi mümkün olmayan bir güzellik kızım. Ne rengi bellidir, ne tadı , ne kokusu, ne de biçimi. Onu değerli kılan da tarif edilemez oluşudur zaten .
Şımarık bir şekilde itiraz etmiştim :
"Ama beni görebiliyorsun işte."
Babam sevgiyle başımı avuçlarının içine almış, sanki hoş bir meyveyi koklar gibi saçlarımı koklamıştı.
" Üstelik koklayabiliyorum da . Ama sen bu güzel kokudan, bu güzel görüntüden, bu güzel sesten daha fazlasısın kızım."
"Mesele Tanrı'nın ne olduğu değil, bizim onda ne gördüğümüzdür. Sevgi dolu olanlar merhameti görür, zalim olanlar şiddeti. Zeki olanlar aklı görür, aptal olanlar kör inancı; âlimler bilimi görür, cahiller mucizeyi."
" ‘Yenildim’ diye düşündü. İşin tuhafı bu düşünce bir kez daha içine mutluluk verdi. Yenilginin ve teslim olmanın mutluluğunun hiçbir şeye benzemediğini düşündü.Artık ihtirasla kıvranmalar, korkular ve zehirli sorular dönemi bitmişti. Yıllardır kuşatma altında olan kalesini, daha güçlü olan orduya teslim eden bir komutanın huzuru kaplıyordu içini..."
"Yıllar boyunca devleti temsil ettiğimi sandım" diyordu. "Sonra kendi kendime devletin beni temsil edip edemeyeceğini sordum. Bir de baktım ki onlar beni temsil edecek dürüstlükte ve düzeyde değil. Bunun üzerine dünyadan elimi eteğimi çekmeye ve buraya gelip anılarımı yazmaya karar verdim."
"Yazdınız mı peki?"
"Hayır. Çünkü anladım ki bu ülkedeki sorun, bilgi ya da anlayış eksikliğinden kaynaklanmıyor. Öğretebileceğiniz hiçbir şey yok. Her şeyi sizden iyi biliyorlar ama kötü niyetliler. Bildiklerini okuyorlar. Bu ülkede karar sistemini elinde bulunduranlara hiçbir şey yapamazsınız. Çünkü halk salak ve saf. Halkın salak olduğu bir ülkedeki demokrasi de diktatörlüklük ve seçimle gelen krallar demektir. Bu yüzden artık ülkeyle bütün bağlarımı kestim. Kimin başbakan olduğunu bile bilmiyorum. Bugünkü serçe yavrusu başbakandan daha önemli."