Devasa bir hüznün kuyusuna düşmüştü yaşanmamışlıklarla dolu ömrü. Küçüklüğünden onaa kalan ne varsa bugüne kadar, hepsi canhıraş anılarla dolu bir kavanozda saklıydı. Sevmek nedir? Sevilmek nedir? Pek bilmemişti mesela. Ağladığı zaman onu teselli eden sıcacık kollar olmayınca zamanla gözyaşı nedir unutur olmuştu aslında. Sonrasında hep bir keder, hep bir yalnızlık duygusu. Başa çıkılamayan tehlikeli hissiyatlar çığ gibi büyürken içinde, nefretin acımasız dikenleri sarmıştı yüreğini. Zaten o günden sonra da iflah olmamıştı. Zalimliğe kucak açmış yaralı ruhu. Yıllar sonra acı anılarını biriktirdiği kavanozun kapağını açmıştı. Bir anlık gaflet, bir anlık beşeriyet, bir tutam istek ve bolca sevda tohumları. Benliğinden bir bir eksilttiği muhtelif sancılar aşka dönüşmüştü. Körelttiği, yok olduğunu sandığı, asla ulaşamayacağı düşüncesiyle o hep uzak kaldığı sevginin esiri olmuştu aheste aheste. Yeniden ağlamayı öğrendi, sevmeyi sevilmeyi.Kaybetme korkusunu iliklerine kadar hissetti. Sahiplendi, acı çekti. Pişmanlık mı? Ciğerleri sökülesi pişmanlığın ellerinde harcandı ateşe eş değer nefreti. Sonunda... Olması gereken adam bir adam oldu miran karaman. Sürükleyici bir aşk hikayesi hercainin 2.kitabı