"... Ben kendimden söz ediyordum. Gece burada tek başına bir adam düşün, işte ya kitap okuyor ya da bir şeyler düşünüp öylece oturuyor. Bazen düşüncelerini birine söylemek ister doğru mu yanlış mı diye ama kimsesi yoktur işte. Bir şey görünce bile onu gördüğünden tam emin olamaz gösterecek kimsesi olmadığından. Yanındakine dönüp 'Gördün mü sen de?' niye soramaz ki. Bilemez ne gördüğünü. Soracak kimsesi yoktur ki. Ben de burada bir şeyler gördüm. Sarhoş da değildim. Uyukluyor muydum onu bilmiyorum. Yanımda biri olsaydı, 'Uyukluyordun.' derdi belki bana, ben de o zaman 'Tamam.' derdim kendi kendime 'Öyle bir şey görmemişim.' Ama şimdi hiç bilemiyorum görüp görmediğimi."
Karada yaşayan tilkinin havalarda uçabilen kartalı yakalaması imkânsız olduğundan, uzaklarda bir yerlerde durup tüm güçsüzlerin yaptığı gibi düşmanına lanet okumuş.
Karada yaşayan tilkinin havalarda uçabilen kartalı yakalaması imkânsız olduğundan, uzaklarda bir yerlerde durup tüm güçsüzlerin yaptığı gibi düşmanına lanet okumuş.
Biz bu örümcekli kafadan ne zaman kurtulacağız. Kadını erkeğin arkasına atan, onunla bir mecliste oturamayan, bir çatı altında kadın erkek birlikte bulunmak gerekince araya perde geren toplum hiç bu çağın toplumu olabilir mi?
Ama piskopos şöyle cevap verdi adama: "Ah, bu hükümdar ne kadar akıllı ve sen ne kadar az anlıyorsun! Hükümdar simgelerle konuşuyor. Un boş miden için; sabun kirli bedenin için; şeker de acı dilini tatlandırman için."
"... Ama siz bana ve kocama acıyın, çünkü bizim sessiz bir sabırla birbirimize katlanmaktan başka bir şey yaptığımız yok. Ancak, siz ve ötekiler, bunun mutluluk olduğunu sanıyorsunuz!"
Kendi kendime gece gündüz düşünüyorum: Cahilliği yok edecek ilaç bilim değil mi? Evet, bilim. İşte o da kitapların içindedir. Cahilliği ancak okumakla yenebiliriz. Karanlığı okuyup öğrenmekle, kafayı ışıklandırmakla yenebiliriz.