Birlikte yaşarız hepimiz, bir diğerimize etki ve tepki yaparız; ama her zaman ve her şartta kendi başımızayızdır. Şehitler elele girerler savaş alanına; tek başlarına çarmıha gerilirler.
Tarihi anlamak veya yorumlamak sadece "İnsan yapımı olduğu" için mümkündür. Çünkü biz sadece yaptığımız şeyi bilebiliriz. (tıpkı Tanrı'nın doğayı yaptığı için bilmesi gibi).
Korumacı, hatta savunmacı bir milliyetçilik olarak hümanizmin, bazen kaçınılmaz olsa da ideolojik gaddarlık ve zafer gösterileri için karışık bir destek olduğunu düşünüyorum.
Ölüm yalnızca olası olan değil; olması gerekendir de, çünkü o, kullan-at modelini işleten modernitenin çözüme kavuşturmadığı, yok sayamadığı ve bastıramadığı tek muktedir sestir.
Bedene endekslenmiş modern kültürde asıl zaman şimdidir. "An'ı yaşa" mottosunda vücut bulan şimdi felsefesi ölümün yok etmediği sonsuzluk tutkusunu da yüklenir.
Kaçışın kusuru, onun mental ve manevi hedeflerinden saparak veya saptırılarak; her defasında sektöre uyumlulaştırılmasındadır. Bu nedenle yöneliş, Ben'in içine ve yaşamdan da mutlak olan ölüme doğru olmalıdır.
İnsanın kendisi zaten doğanın yarasıdır ve yapabileceği tek şey bu gediği, bu yarığı, bu yapısal köksüzlüğü kabullenmek ve ondan sonra şeyleri mümkün olduğunca onarmaya çalışmaktır.