Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Fatma Nur

Fatma Nur
@Fatmanur0845
-“Bir şehri şehir yapan üç şey: Kanalizasyon, hamam, kütüphane.. Kanalizasyon şehrin kirini, hamam bedenin, kitaplar ruhların kirini temizler” ( Fatih Sultan Mehmet)
Öğrenci
Lisans-SDÜ
Ouagadougou
603 okur puanı
Mart 2016 tarihinde katıldı
"Cesaret korkudan doğar, kesinlik kuşkudan. Rüyalar bir başka gerçekliğin olasılığını bildirir, sayıklamalardan bir başka mantık türü çıkar. Uzun sözün kısası bizler, benliğimizi değiştirmek için harcadığımız çabaların toplamından ibaretiz. Kimlik denen şey müze vitrininde öylece duran seyirlik bir nesne değil, günlük yaşamın sürekli değişip şaşırtan çelişkilerinden oluşan birleşimdir. Ben bu ele avuca sığmaz fikre inanıyorum. İnanmaya değer tek fikir buymuş gibi geliyor bana, çünkü insan denen o hem lanetli hem kutsal hayvanla ve dünyada yaşamak denen o çılgın serüvenle arasında büyük benzerlik var." *çelişkilere övgü-2 metninden
Sayfa 132
Reklam
"Farkındalığın özgürleştirici etkisi nasıl mümkün olabilir sorusuna verilebilecek cevaplardan biri şu fikirde yatıyor: İnsanın dünyadaki konumunun gücü onun gerçekliği kavrayış derecesine bağlıdır. Ne kadar az kavrıyorsa o kadar kafası karışır ve dolayısıyla kendini güvensiz hissedip sırtını putlara dayayarak güvenceyi onlarda bulur. Gerçekliği ne kadar çok kavrarsa kendi ayakları üzerinde o kadar sağlam durur ve kendi iç benliğini varoluşunun merkezi kılar. Gücünü toprak anaya dokunmaktan alan ve düşmanının onu ancak yeterince uzun süre havada tutarak öldürebildiği Antaios'a benzer insanoğlu."
Çizgili kağıt verirlerse, yan çevirip yaz. -Juan Ramon Jımenez

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ray Bradbury'yi hayatının son otuz yılında tanıdım ve öyle şanslıydım ki. Espriliydi, kibardı ve her zaman (hayatının sonunda, yaşlılıktan körleştiğinde ve tekerlekli sandalyeye mahkum olduğunda bile, o zaman bile) şevkliydi. Bir şeyleri umursardı, tamamen ve bütünüyle. Oyuncakları, çocukluğu ve filmleri umursardı. Kitapları umursardı. Öyküleri umursardı. Bu kitap bir şeyleri umursamakla ilgilidir. Kitaplara yazılmış bir aşk mektubudur, ama bence bir o kadar da insanlara ve 1920'lerin Waukegan, Illiniois'unun dünyasına, Ray Bradbuury'nin çocukluğunu geçirdiği ve çocuklukla ilgili kitabı Karahindiba Şarabı'nda Green Town olarak ölümsüzleştirdiği dünyaya yazılmış bir aşk mektubudur. Başladığımızda dediğim gibi: Birileri size bir öykünün neyle ilgili olduğunu söylerse, muhtemelen haklıdırlar. Öykünün yalnızca bununla ilgili olduğunu söylerlerse, kesinlikle yanılıyorlardır. ... (Son bir not olarak şunu söyleyeyim ki, e-kitapların gerçek kitap olup olmadığını tartıştığımız bugünlerde Ray Bradbury'nin sondaki kitap tanımının genişliğine bayılıyorum; kitaplarımızı kapaklarına göre yargılamamamız gerektiğini ve bazı kitapların kusursuzca insan şeklindeki kapakların arasında var olduğunu söyler.) Nisan 2013
Sayfa 17 - Sunuş-Neil GeimanKitabı okudu
Bugün veya yarından sonraki gün bu kitabı bulan genç bir okuyucunun önce bir geçmişi, sonra da bu geçmişe ait bir geleceği hayal etmesi gerekecek. Ama yine de kitabın özü değişmedi ve Bradbury'nin ortaya attığı sorular geçerliliğini ve önemini koruyor. Neden kitaplardaki şeylere ihtiyacımız var? O şiirlere, denemelere, öykülere? Yazarlar bu konuda görüş birliğinde değildir. Yazarlar insandır, yanılabilir ve aptaldır. Sonuçta öyküler yalandır; asla var olmamış insanları ve asla başlarına gelmemiş şeyleri anlatırlar. Neden onları okuyalım ki? Neden umursayalım? Anlatıcı ve öykü çok farklı şeylerdir. Bunu unutmamalıyız. Fikirler -yazılı fikirler- özeldir. Öykülerimizi ve düşüncelerimizi nesilden nesile aktarmamızın yoludurlar. Onları yitirirsek ortak tarihimizi yitiririz. Bizi insan yapan şeyin çoğunu yitiririz. Ayrıca kurgu empati kurmamızı sağlar: Bizi başka insanların zihnine sokar, dünyayı onların gözünden görme armağanını verir. Kurgu, doğru şeyleri bize anlatıp duran bir yalandır.
Sayfa 16 - Sunuş-Neil GeimanKitabı okudu
Reklam
Fahrenheit 451'i ergenlik dönemimde tekrar okuduğumda, özgürlükle ve kendi başına düşünmekle ilgili bir kitaba dönüşmüştü artık. ... Biz insanların kitap yakmakla başlayıp başlayıp sonunda insanları yakmasıyla ilgiliydi. Kitabı bir yetişkin olarak tekrar okuduğumda, onun karşısında bir kez daha hayrete kapıldığımı gördüm. Evet, o bütün bunların hepsi... ama aynı zamanda bir dönem romanı. Tasvir edilen, dört duvarlı televizyon aslında 1950'lerin televizyonu: senfoni orkestralı ve seviyesiz komedyenli varyeteler, pembe diziler. Eğlencesine hızlı araba süren çılgın ergenlerin, bazen ısınan ve sonu gelmez bir soğuk savaşın, işleri ve kocalarınınki dışında kimlikleri yok gibi görünen kadınların, tazılar (hatta mekanik tazılar) tarafından kovalanan kötü adamların dünyası, 1950'lerden olabildiğince beslenen bir dünya olduğunu hissettiriyor. 15
Sunuş-Neil GeimanKitabı okudu
Bradbury "İtfaiyeci" adlı bir öykü yazdı. Bu öykü daha uzun olmayı talep ediyordu. ... UCLA'in Powell Kütüphanesi'ne gitti. Bodrumda saatlik olarak, yan tarafındaki kutuya bozuk para atmak suretiyle kiralanabilen daktilolar vardı. Ray Bradbury parasını kutuya atıp öyküsünü yazdı. Hayal gücü zayıfladığında, desteğe ihtiyaç duyduğunda, bacaklarını çalıştırmak istediğinde kütüphanede gezinip kitaplara bakıyordu. Sonra öyküsü tamamlandı. Los Angeles İtfaiye Teşkilatı'nı arayıp, kağıdın kaç derecede yandığını sordu. Birisi ona, "Fahrenheit 451," dedi. Bradbury kitabının ismini bulmuştu. Bu bilginin doğru olup olmaması önemli değildi. Kitap yayımlandı ve övgü topladı. İnsanlar kitaba bayılmıştı ve onun üstüne tartışıyorlardı. Sansürle, zihin kontrolüyle, insanlıkla ilgili bir roman, diyorlardı. Devletin hayatlarımızı kontrol etmesiyle ilgili. Kitaplarla ilgili. Kitap, François Truffaut tarafından filme çekildi; ancak filmin sonu, Bradbury'nin romanının sonuna kıyasla daha karanlık görünür...
Sayfa 14 - Sunuş-Neil GeimanKitabı okudu
Ray Bradbury, "Bu böyle sürerse... artık kimse kitap okumayacak," diye düşündü ve böylece Fahrenheit 451 başladı. Bradbury daha önce, sırf yürüyor diye polis tarafından tutuklanan bir adamla ilgili olan "Yaya" adlı bir öykü yazmıştı. Bu öykü Bradbury'nin kurmakta olduğu dünyanın parçası haline geldi, on yedi yaşındaki Clarisse McLellan da kimsenin yürümediği bir dünyadaki bir yaya oldu. Bradbury, "Ya şöyle olsa... itfaiyeciler evleri kurtarmak yerine onları yaksa?" diye düşündü; şimdi öykünün içine girmenin yolunu bulmuştu. Bir kitabı yakmak yerine alevlerden kurtaran, Guy Montag adlı bir itfaiyeci yarattı. "Keşke... kitaplar kurtarılabilse," diye düşündü.
Sayfa 14 - Sunuş-Neil GeimanKitabı okudu
1950'lerde şu espri yapılıyordu: "Eskiden kimin evde olduğunu ışıklarının açık olmasından anlayabilirdiniz; şimdiyse ışıklarının kapalı olmasından anlaşılıyor." Televizyonlar küçüktü, siyah beyazdı ve net bir görüntü elde etmek için ışıkları kapamak gerekiyordu.
1953'ten beri yarım yüzyıldan fazla zaman geçti. 1953 Amerikası'nda, göreceli olarak yeni olan radyo aracı şimdiden oldukça gözden düşmüştü... hükümdarlığı otuz sene kadar sürmüştü, ama şimdi yeni ve heyecan verici olan televizyon aracı yükselişteydi ve radyonun dramlarıyla komedileri ya tamamen sona eriyor ya da kendilerini "aptal kutusunda", görselliğin katılmasıyla yeniden icat ediyorlardı. Amerika'nın haber kanalları, çocuk suçlular... tehlikeli araba kullanan ve heyecan için yaşayan ergenler konusunda uyarıda bulunuyordu. Soğuk Savaş sürmekteydi... Rusya ve müttefikleriyle Amerika ve müttefikleri arasında süren bu savaşta kimse bomba veya mermi atmıyordu, çünkü bomba atmak dünyayı Üçüncü Dünya Savaşı'na, geri dönüşü olmayan bir nükleer savaşa sokabilirdi. Gizli Komünistleri saptamak için senato soruşturmaları yapılıyor, çizgi romanların kökünü kazımak için adımlar atılıyordu. Ve akşamları aileler televizyonun başında toplanıyordu.
Sayfa 13 - Sunuş-Neil GeimanKitabı okudu
Reklam
... yazar döneminin ürünüdür ve kitabının tam olarak nelerle ilgili olduğunu o bile göremez.
Sayfa 13 - Sunuş-Neil GeimanKitabı okudu
İnsanlar spekülatif kurgunun geleceği tahmin etmekle ilgili olduğunu -yanlış bir şekilde- düşünür, oysa bu doğru değildir; veya doğruysa bile, spekülatif kurgu bu işi hiç becerememe eğilimindedir. Gelecekler birçok unsur ve bir milyar değişkenle birlikte gelen muazzam şeylerdir ve insan ırkının geleceğin ne getireceğine ilişkin tahminleri dinledikten sonra bambaşka bir şey yapmak gibi bir alışkanlığı vardır. Spekülatif kurgunun gerçekten iyi olduğu alan gelecek değil şimdiki zamandır... şimdiki zamanın tedirgin eden veya tehlikeli bir öğesini alıp genişleterek ve ondan yola çıkıp tahminde bulunarak, bu öğeyi bu zamanın insanlarının yaptıkları şeyi farklı bir açıdan ve farklı bir yerden görmelerini sağlayacak şekilde dönüştürmektir. Uyarı niteliğindedir. Fahrenheit 451 spekülatif kurgudur. Bir "Bu böyle sürerse..." öyküsüdür. Ray Bradbury bizim geçmişimiz olan kendi şimdiki zamanı hakkında yazıyordu. Bizi bir şeyler konusunda uyarıyordu; bunları bazıları barizdir, bazılarınıysa aradan yarım yüzyıl geçtikten sonra görmek daha zor. Dinleyin. Birileri size bir öykünün neyle ilgili olduğunu söylerse, muhtemelen haklıdırlar. Öykünün yalnızca bununla ilgili olduğunu söylerlerse, kesinlikle yanılıyorlardır. Herhangi bir öykü pek çok şeyle ilgilidir. Yazarla ilgilidir; yazarın gördüğü, uğraştığı ve içinde yaşadığı dünyayla ilgilidir; seçilen sözcüklerle ve bu sözcüklerin kullanım tarzıyla ilgilidir; öykünün kendisiyle ve öyküde olup bitenlerle ilgilidir; öyküdeki insanlarla ilgilidir; polemiktir; kanıdır.
Sayfa 12 - Sunuş-Neil GeimanKitabı okudu
Sunuş-Neil Gaiman
Henüz var olmayanın dünyasını yazma dünyasını (buna bilimkurgu veya spekülatif kurgu diyebilirsiniz; istediğiniz şekilde adlandırabilirsiniz) mümkün kılan üç ifade vardır ve bunlar basit ifadelerdir: Ya şöyle olsa...? Keşke... Bu böyle sürerse.... "Ya şöyle olsa...?" ifadesi bize değişiklik verir, bizi hayatımızdan uzaklaştırır. (Ya yarın uzaylılar dünyaya inse ve bize istediğimiz her şeyi, ama bir bedel karşılığında verseler?) "Keşke..." ifadesi yarının görkemli yönlerini ve tehlikelerini keşfetmemizi sağlar. (Keşke köpekler konuşabilseydi. Keşke görünmez olsaydım.) "Bu böyle sürerse..." ifadesi üçü arasında en tatmin edici olanıdır, her ne kadar gerçek bir geleceği tüm karmakarışıklığı ve kargaşasıyla tahmin etmeye çalışmasa da. "Bu böyle sürerse..." ifadesi, bunun yerine günümüz hayatından bir unsuru, net, bariz ve normalde tedirgin edici bir şeyi alır ve o şey, o tek şey büyüse, her tarafa yayılsa, düşünme ve davranış tarzımızı değiştirse ne olacağını sorar. (Bu böyle sürerse, dünyanın her yerinde metin iletileriyle veya bilgisayarlarla iletişim kurulacak ve iki insanın birbiriyle doğrudan, makine kullanmadan konuşması yasaklanacak.)
Sunuş-Neil Gaiman
Bu bir uyarı kitabıdır. Sahip olduğumuz şeylerin değerli olduğunu ve değer verdiğimiz şeylerin bazen kıymetini bilmediğimizi hatırlatır.
Sunuş-Neil Gaiman
Bazen yazarlar henüz var olmayan bir dünya üstüne yazar. Bunu yapmamızın yüzlerce sebebi vardır. (Geriye değil ileriye bakmak iyidir. İnsanlığın seçmesini umduğumuz veya seçmesinden korktuğumuz bir yolu aydınlatma ihtiyacı duyarız. Geleceğin dünyası günümüzün dünyasından daha büyüleyici veya ilginçtir. Sizi uyarmaya ihtiyacımız vardır. Cesaretlendirmeye. İncelemeye. Hayal etmeye.) Yarından sonraki gün ve ondan sonraki gün ve ondan sonraki tüm yarınlar üstüne yazmanın sebepleri, yazan insanlar kadar çok ve çeşitlidir. Bu bir uyarı kitabıdır. Sahip olduğumuz şeylerin değerli olduğunu ve değer verdiğimiz şeylerin bazen kıymetini bilmediğimizi hatırlatır.
2.674 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.