Hissettiklerini dile getirememiş ve kendini karanlık bir gecede, tanımadığı bir gemide, bilmediği bir donanımı el yordamıyla kullanmaya çalışan bir denizciye benzetmişti.
Romalı yazarlar Belh'i göz kamaştırıcı biçimde zengin diye tarif ediyorlardı. Sonraki dönemlerde kenti ziyaret eden Şam, Antakya ve Kahire'nin pazarlarını görmüş Arap seyyahlar Belh'i 'kentlerin anası' diye vasıflandırmışlardı.
Bugünkü Kazakistan'ın güneyindeki Otrar şehrinde doğan ve bir çok alanda eser veren Farabi ideal devletin nasıl olmasına ilişkin önemli bir kitap yazmıştı ve kitabında düşünürleri kullanmayı bilmeyen bir toplumun suçu ancak kendisinde araması gerektiğini vurgulamıştı.
Hindistan, Çin, Orta Doğu ve Avrupa, fikirleri sayesinde yarattıkları zengin gelenekleriyle böbürleniyorlardı. Ancak 1000'li yıllarda beş asır boyunca tüm diğer bölgeleri tesiri altına alan ve kabarık dalgalar üzerinde yelkenler fora diyen tek bir bölge vardı; Orta Asya.
Suriye, Filistin ve Hicaz'da:
-Türk müsünüz? Sorusunun birçok defalar cevabı:
-Estağfurullah! idi.
Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş ne de vatanlaştırmıştık. Osmanlı İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi.
Osmanlı İmparatorluğu'nda itibar, azınlığın ayrıcalığı olduğu için ve Türk unsuru ayrıcalıksız olduğu için herhangi bir Müslüman azınlığın çocuğu olmak, Türk olmaktan daha faydalı idi.