Müşfik Baba’dan mıdır yoksa bulunduğumuz mekandan mıdır bilinmez müthiş huzurlu başladı bu kitap benim için. Mis gibi kahve ve kitap kokusu arasında bir sahaf dükkanındayız. Müşfik Baba kapının önündeki delikanlıya hayranlıkla bakarken biz de daha kim olduğunu bile bilmeden sahipleniyoruz onu. Yazarımız Güven Kemerkaya‘nın
Selam kitap dostları tarih ve kurgunun mükemmel bir harmanını okumayı seven dostlarım için gelsin bu post
“Yarım kalmış bir hikayenin, yarım kalmış cümlesiyim…”
Mükemmel bir girişle başlıyor kitap ve daha ilk sayfasında etkileniyorsam ben, biliyorum ki okuma kalbime işleyecek! Kağıt dile gelmiş ve ilk olarak kağıdın yolculuğuna yer verilmiş, çünkü tarih kağıt ve yazının bizlere ulaşmasıyla aslında anlamlı oluyor çoğu zaman. Sonra Balat ta bir sahafa taşıyor bizi kurgu. Müşfik baba, Mete ve Fuzuli Hikmet le tanışıyoruz . Sahafda bulunan bir hatıratla 1821 yılında Mora-Tripoliçe ye gidiyoruz sonra. Ve olaylar akıp gidiyor…
Yıllarca hatıramdan silemeyeceğim ve kütüphanemin en kıymetli kitaplarından birisi oldu bu kitap. Müşfik Baba ile insanlığı, sahaflığı, eski kitapların kıymetini … çok vurucu öğreniyorsunuz. Fuzuli Hikmet ile gönülle yaşamanın kıymetini anlıyorsunuz, rehberlik ediyor elindeki asa ve ona giydirilen deli lakabıyla. Mete ise kurguyu taşıyor güçlü karakteriyle ve unutulmuş geçmişiyle. Kurgu ise inanılmaz akıcı bir dille yazılmış ve tarihin eminim ki birçoğumuzun bilmediği kanlı ve cani bir geçmişini taşıyor günümüze. Okudukça şaşırdım, araştırdım üstelik, araştırdıkça ve okumaya devam ettikçe kanımı donduran gerçeklerle yüzleştim. Ciddi bir katliam ve bilinçli bir yok edişi öğrendim. Sonra kitabın bu geçmişi nasıl bu kadar mükemmel işleyebildiğine hayret ettim. Ve kitabın sonuyla kahroldum . Her sayfası için yazara teşekkür ediyorum
Kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum
Keyifle okuyun, kitapla kalın
Ah be insanoğlu sen bu dünya nın başına gelmiş en kötü şeysin...
Nerden başlasam hangi acıya ışık tutsam bilemiyorum. Ama bildiğim birşey varsa bu kitabın içindekilerin gerçekliğinin canımı yakmasıdır.
1800 lü yıllarda Mora Türk lerinin yaşadıgı soy kırım ve Yunanistan ın bağımsızlığını kazanmaya çalıştıgı zamanlarda Navarin şehrinde gerçekleşen Tripoliçe kuşatması adı altındaki vahşice gerçekleştirilmiş bir katliamı ele alıyor.
TRİPOLİÇE’NİN KÜLLERİ
GÜVEN KEMERKAYA
Mora Yarımadası'nda 10 binlerce Müslüman Türk'ün öldürülmesiyle sonuçlanan ve tarihe "Tripoliçe katliamı" olarak geçen vahşetin üzerinden 200 yıl geçti. 23 Eylül 1821 tarihinde Yunanlar, Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklandıkları Mora İsyanı sırasında ele geçirdikleri
TRİPOLİÇE'NİN KÜLLERİ
Uzun süre etkisinden çıkamiyacağınız bir kitapla karşınızdayım. Yazar Güven Kemerkaya'nın Tripoliçenin külleri muhteşem bir eser mutlaka alıp okuyun ve okutturun. Herkesin kitaplığında olması gereken kitaplardan biri . Ne kadar översem öveyim az kalacak bence o yüzden okumalısınız eseri.
1800 yılları, More
Güven Kemerkaya / Tripoliçe’nin Külleri
Tarihte yolculuğa çıkıp; iki yüz yıl önce yaşanan Mora İsyanındaki vahşete, Çanakkale Savaşındaki isimsiz kahramanlara ve 1999 Depremindeki kayıplara nesiller boyunca şahit olan bir ailenin hatıratlarını okuyacaksınız.
Merhametli, acılar içinde sınanmış ve iyilik timsali olan bir İstanbul beyfendisi
Merhaba , Tripolice'nin Külleri kitabını okuduk.
Tripolice günümüzde Yunanistan'a bağlı bir Mora şehridir .
Tripolice Katliamı ile adını duyduğumuz bir şehir.
1821 yılında Rum çetelerinin bir gecede yaptıkları katliamla bildiğimiz şehir.
Kitabımız da bu katliamdan yola çıkarak yazılmıştır.Geçmişten kalma bir hatırat sayesinde o dönemde yapılan katliama şahit oluyoruz.
Mete 6 yaşında annesiz babasız kalan küçük bir çocuktur.Müşfik Baba onu dilenci çetesinin elinden kurtarıp himayesi altına alır.Onun himayesi ile Mete büyür,okur ve kaymakam olur.
Bir gün Mete yurtdışına gitmeden vedalaşmak için Müşfik babanın yanına gelir.
İşte herşey bundan sonra başlar.1821 yılında Akça Hoca tarafından yazılan hatırlat Mete'nin dikkatini çeker.Okumak üzere onu Müşfik babadan alır.
Yurt dışına çıkınca bu hatırlatta yazılı olanları araştırmak ister.Bulduğu sonuçlar korkunçtur.
O dönemde yapılan katliam,işkenceler ürkütücü boyutlardadır.
1821'den 2022'ye kadar gelen olaylar silsilesi...
Sonunda iyi bir ters köşe vardır.
Bazı kısımları kanımız donarak okusak da tarihle iç içe geçmiş bu kitabı okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Yazarın emeğine sağlık.
"Siyah beyaz bir fotoğrafın içine hapsedilmiş gibiyim. İçime kök salmış bir matem şehri taşıyorum. Göçmen kuşlarını kaybetmiş bir yurdun rüzgârlarında yok oldu hislerim. Ezanı, salası susmuş bir yurdun sürgünüyüm günlerdir."
" İçimi sığdıracağım bir şehir arıyorum. Öylesine dolu ki içim. İçimde yaşanmışlıkları bir hercü merce teslğm etsem, diyorum. Beni kimselerin tanımadığı bir sokakta ölmek istiyorum. Bu dünyada yaşamak ağırlığı yüreğime sığmıyor. Hiçbir teraziye vuramam gönül yükümü. Benim gönlüm Tripoliçe'de takılı kaldı. Çocukların ölümünü içime sığdıramıyorum. Zihnimi kemiriyor tüm endişeler. Ya geriye dönerse kızıl başlı ejderhalar? Dünyanın neresinde olursa olsun çocuklara uzanan elleri kabul edemiyorum.
️Ey ruhumun dizginini elinde tutan şehir!Çocukluğum,gençliğim,babalığımı yaşadığım güzel Tripoliçe!Cesur adımlar atmayı öğrendiğim vatanım.Yağmurunda ıslanıp,güneşinde ısındığım ata yurdum..️