Kitabı bitirip, arkama yaslanarak şunu dedim: İyi ki o toplumda kadın değilim. Sonra silkelendim, kendimi daha müreffeh ya da diğer 'medeni ' bir toplumdaki kadın sesiyle şöyle andım: İyi ki arkasına yaslanıp oh diyerek şükreden gafil değilim. Ona da diğer bir kadın acıyarak baktı ... Bu kitapla ,tüm kadınların aynı gemide yolculuk yaptığını ya da muhtemel yolcu olacağını ya da o gemide muhakkak karşılaşabileceğimizi hissettirdi. Şükür ,temenni ,dua,acıma ve acınacak durumda olma... Sonunda oh diyip arkama yaslandığım yerden irkilmek, bu rahatlama duygusundan utanmak. Çünkü anlatılanlar seni rahatlatmak için değil rahatı kaçırılan ve/veya hiç verilmeyen tüm kadınları anlaman için yazılmıştı.
Saygı duyulma düşüncesi beni fazlasıyla korkutuyordu. Bana göre " saygı görmek" , her şeyi bilen ve her şeye gücü yeten biri beni görene, yüzümü bir avuç toz haline getirip beni ölümden beter bir utanca mahkum edene kadar herkesi mükemmele yakın bir hileyle kandırmak anlamına geliyordu. Benim " saygı" tanımım buydu. İnsanları aldatmayı ve onların "saygısını" kazanmayı başarsam bile sonunda birileri farkına varırdı ve diğer insanlar da çok geçmeden gerçeği öğrenirdi. Kandırıldıklarını anladıklarında öfkeleri ve intikamları ne kadar korkunç olurdu! Bunun düşüncesi bile tüylerimin diken diken olmasına neden oluyordu.
"Çünkü aslında yasa savunmaya izin vermez, sadece hoşgörürdü ve yasanın ilgili maddesinde böyle bir hoşgörünün yer alıp almadığı bile tartışma konusuydu."