Gisson Ana dünyevi zamanlar ve dünyevi derinlik hakkında büyük bir bilgiye sahip, insan ruhunun son uçurumu ise keşfedilmesi olanaksız derinliklerde. Oysa zamanın ve şeylerin gücü sonsuzluğunu koruyor, ruhun uçurumu sonsuz, hep daha uzakta olan sonsuzluk, eğer üzerinde sonsuzluğu içine alan, onu bütünleyen sonsuz-ötesi, idrak-ötesi olan...
“Ben sadece yalnızlığımın mucizesine,
içimin derinliklerine batmış, görmemi ve
farkında olmamı sağlayan mucizeye
inanıyorum... fakat içime gömülmüş şeyin ne olduğu konusunda hiçbir bilgim yok, ben sadece içimde olduğunu, adına ruh ya da ne derseniz deyin, o şeyin orada olduğunu, onun görebilen mucizevi gücünün, bütün görülenlerden daha büyük, dünyevi olgunlaşma ve hasat mucizesinden daha büyük olduğunu, içimde gömülü olan şeyin, ben doğduğuma göre, içimden yeniden
yükselebileceğini ve geldiği yere
gidebileceğini biliyorum... ama orası neresi hiçbir fikrim yok... ”
Dünyevi varoluşun sesini duydum: Dayan, yetersiz de olsa bu hasat zamanına da dayan, bir kez daha sür, sadık bir hizmetçi ol, baştan başla, çünkü her defasında sonsuzluğun, bilginin ve sevginin başında bulunuyorsun.
kendi yaşamıma geri verilmiştim, mutsuzdum, ama bilgimin arttığını hissettiğim için yine de mutluluk duyuyordum, geçmişin ve geleceğin iç içe geçtiği, fakat yine de anlaşılmaz olanı
sezmek gibi bir şeydi, kazanmak ve
kaybetmekti aynı zamanda.
hiçbir zaman ormanın kıyısından öteye geçmediklerini, insanlığın başlangıcının ve sonunun, derin uykunun ve unutmanın karanlığında yattığını, her hareketin, her konuşmanın, yapılan ve yapılmayan her şeyin, o kadim çalılığın karanlığına götürebileceğini ve donuk alevin aniden parlayıp bizi yiyip bitirmeye hazır olduğunu biliyor
Olduğumuzu sandığımız her şey ve olmayan
Sizi yaşatan ve hep kuşkulandığımız
Güçlerimizin hızlı akımı karşısında
Yiten sıcaklık
Renksizleşen kan
Bu rüzgâra direnmek zor
Uzaklardan bir rüzgâr
Çalıların arkasında
Yıkık pişmanlıklarla örtülü duvarlar altında
Gidip gelmelerle bozulmuş birçok yankı
Birçok yalan, gerçekten daha güçlü
Her şey boş
Us soluklanıyor
Kötü duygularını kustu yürek
Beni duygularıma kölelikten kurtaran lamba yuvalarının
Tam ortasından geçiyor rüzgâr
Arzulanmış siluetler kervanının yol aldığı ışıksız çöl
Unutuşun siyah karının yağdığı ağır gökyüzü
Kibrimin tutunduğu derinliksiz deniz
Ve saydam dağlarda yankısı olmayan sesler
Geriye çizilmiş yolların içinden
Yürüdükçe bilinmez olur tanıdık ülkeler
İsimsiz yüzler belgelenen
Ve sözünden dönen sevgili varlıklar
Işıltılı git-gel
Yorgunluğun dalga çatlaması
Damla damla kazar zaman çıplak taşını
Dakikaların çeliğiyle aşınmış göğsün
Ve bir el bilinmeyene giden sırtında
Sıkıntımın en gizli yeraltında
Sesi plağa geri veriyorum
Nakaratı hayata
Bir deyim pişmanlığında
Doğanın sızlandığı ufuksuz çemberde
Eğer kandan senin ruhuna geçen sıcaklığın
İzleyebilseydin ölçüsünü
Korkunun dönemecinde ses çıkarmadan acele ederek
Göğsün çarklarından benden alınmış olan ve varsa
Yüz.
Gözler ve söz.
Acaba engellerle yasaklanan sakinlik mi?
Unutulan zamanla kaybolan kökler mi?
Başka bir istikamet ya da aynı serüven?
Asla bir araya gelmez ruhlar ve bedenler.