Hande

... Onlara rahatlıkla acıyabilirdim, çok küçük ve umutsuzdular. Korkuyorlardı. Bu yüzden, başkalarına bağımlıydılar. Ama bunu yapamadım. Çünkü acıyan bir bakışın bir zamanlar canımı ne kadar acıttığını hatırlayabiliyordum. Acımak yerine, sempati ve yakınlık duymaya, hatta garip yüzlerinin ve gergin vücutlarının arkasında yatan gerçek kişiliklerini görmeye ve hissetmeye çalıştım. Çarpık kas ve kemiklerin ötesinde hapsedilmiş zihinlerini görmemi sağlayan kardeşçe bir duyguydu bu. Hapishane parmaklıkları arkasına kapatılmış tek kişinin ben olmadığımı görmüştüm.
Reklam
Hande

Hande

, bir kitap okudu
394 syf.
10/10 puan verdi
·
19 günde okudu
Ezilenler
EzilenlerFyodor Dostoyevski
8.6/10 · 18,7bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kaderin baskısı altında ezilen daha niceleri uğradıkları haksızlığın üstüne üstüne gitmekten acı bir zevk duyarlar.
Hande

Hande

, bir kitabı okumayı düşünüyor
Hayat
HayatEngin Geçtan
8.5/10 · 4.142 okunma
Reklam
Anlaşılabilme umudunu tüketen insanlar, dünyayla ilişkilerini beğenilme üzerine kurma eğiliminde oluyorlar, kurtulması güç bir tuzağa düştüklerini fark edemeden. Çünkü, beğenilmeyi merkez alan bir dünya, insanın kendi içinde giderek daha sıkı kilitlenmesine ve çıkışı bulunamayan bir yalnızlığa gömülmesine neden olabilir. Dolayısıyla, kendini var hissedebilmenin tek yolu da beğenilmenin sürekliliğini sağlamaya yönelik bir hayat tarzı.
Hakikat denilen şey, aslında elimizde tuttuğumuz anda eriyip giden buz gibi kolaylıkla kaybolan bir şeydir. O halde hakikate yaklaşmanın tek yolu, tüm açıklamaları ve yorumları askıya almak olabilir mi? Böylelikle hakikati, basit ve durağan ifadelere hapsetmeden sadece ama sadece özgürlüğüne bırakmak; ayrıca geçmişte Nambaran vadisinden edip geçen rüzgar gibi hafifçe dağılıp gidecek şekilde kendi başına bırakmak, gerçeğe giden salt yol olmaz mı?
Acı denilen şey, sadece kendi içinde gerçekleşen bir şeydi ve hiç kimsenin bunda hatası yoktu.
Bizler bulunduğumuz ilişkiler ağı içinde kendimizi geliştirip zenginleşebiliriz. Ancak yetişkin insanlar olarak, çok yakın olduğumuz ya da bilge konumunda algıladığımız 'kişilerle ilişkilerimizi' iç dünyamıza mal ederek yaşadığımızda olgunlaşma sürecimizi durdurmuş oluruz.
Ortak değerlerin yerini, herkesin kendi normlarını ve değerlerini kendi bildiğince yaratma çabalarının alması, birbirimizi anlamamızı ve birbirimize ulaşabilmemizi gitgide zorlaştırıyor. İnsanlar, birbirlerine kendi senaryoları doğrultusunda roller verip karşısındakilerden bu rolleri gerçekleştirmesini bekler oldular. Sonuç, duş kırıklıkları, kırgınlıklar ve kendimizden kaynaklandığını bir türlü kavrayamadığımız yalnızlık.
Reklam
Yabancılaşma, insanın üzerine çöken en ağır duygu olmalı, yaşattığı dünyasızlığıyla.
Dünya görüşü tutarsızlaştığında, insanın kendisini ve başkalarını anlayışı parçalanır ve kendisini yalnız dışarıda bırakılmış biri olarak yaşamaya başlar.
... Çünkü hikaye denilen şey, hayatın akıl almaz saçmalıklarının keşfedilmesidir. Bu nedenle bütün bunların açıklanabilmesi, basit bir iş değildir. Sadece art niyetliler, dünyayı kolay bir biçimde açıklamaya çalışırlar. Onlar, bir ya da iki satırla dünyayı tanımlamak isterler. Mesela, aşağıdaki önerme onlardan biridir. Kanun önünde herkes eşittir.
İçinde akıl barındıran hiçbir zihin, bütün bir hayatı sadece mutlu düşüncelerin keyfini sürerek geçiremez. Mesele, tüm kötü anlarla birlikte bütün düşüncelerinizi kabullenmektir. Düşüncelerinizi kabullenin ama düşüncelerinize dönüşmeyin.
285 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.