Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hatice Çarkli

Hatice Çarkli
@Hatice_carkli
…. Bu stratejinin Ben Gurion'a kabuslar geçirtecek kadar ba­şarılı yanları vardı. Öngördüğü güçler savaşa gerçekten katılırsa, başarıya ulaşma olanakları çok büyüktü. Ama bu planın en ateşli taraftarları Riyad Sulh ve Cemil Mardam, başarısının amansız bir nefretin birbirine düşman ettiği iki kralın anlaşmasına bağlı olduğunu biliyorlardı. Yalnız bu iki kral gerçek birer orduya sa­hiptiler. Biri Ürdün kralı Abdullah'dı, öteki de arap dün­yasının tek gerçek önemli askeri gucünü Filistin'de tehlikeye atmayı inatla reddeden Mısır Kralı Faruk.
Reklam
Ülkesi Filistin'i Yahudi varlığından kurtarmak içirı dört yandan koşup gelen gönüllüleri karşılarken, Suriye­li Cemil Mardan midesindeki ülseri bir Yahudi doktor tedavi ettirmesi için karısını Kudüs'e yolluyordu. Ordusunun yahudilerle hesaplaşmaya hazır olduğunu söyleyen Ürdün Kralı Abdullah, Filistin'in Araplara bırakılan bölü­münü topraklarına katmak için Yahudilerle el altından işbirliği yapıyordu. Mısır Başbakanı Nukraşi Paşa için öncelikle yapılacak şey, İngilizleri Süveyş Kanalı bölgesin­den atmaktı. Irak'lı Nuri Sait yıldırımlarını kurulacak Ya­hudi devleti üzerine yağdırırken, yurttaşlarının Filistin'e gidişini sayısız engellerle önlüyordu. Karar anında, or­dusu savaş alanında yokluğuyla kendini gösterecekti.
Bu hayati 1948 ilkbaharı süresince, Arap devletleri yöneticilerinin neden böyle şaşırtıcı bir politika izledikle­rini tarih hiç bir zaman gerektiği gibi açıklayamadı. Ken­di aralarındaki düşmanlıklarda, yahudilere karşı kurdukları birlikten çok daha amansızdılar. İnatla hayallerinin ve kişisel çıkarlarının okyanusunda ilerlemeye devam et­tiler.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Özel hayatlarında laf anlayan, hatta ılımlı olan bu adamlar, halkın karşısına çıktıklarında kendilerini bir tehdit ve farfara dalgasına kaptırıyorlardı. Kendi siyasal amaçları uğruna halkı her an coşturmaya hazır olan bu kişiler, artık uyandırdıkları ihtirasların tutsağı oldukla­ çrını biliyorlardı. Hayatın her davranışında sözün hakim olduğu bir toplumun sorumlularıydılar, geri kalmış ve kolayca heyecanlanan halk yığınları üzerindeki etkilerini hiç düşünmeden ateşli söylevlerle ortaya çıkıyorlardı. Giriştikleri sözlü aşırılıkların düşmanın davranışı üzerindeki sonuçlarını da ölçemiyorlardı. Herhalde hiçbiri ciddi olarak, Yahudilerin “denize dökülebileceği” varsayımını dik­kate almıyordu. Ama Nazi kıyımından kurtulanlar bu tehditleri hafife alabilirler miydi hiç?.
Oysa, bir araya geldiklerinde bu adamlar halklarını felakete sürüklüyorlardı. Düşmanları yahudileri küçük gör­mekte diretip Filistin'deki çabalarını hiçe sayarak, aşırı bir kendilerine güvenle hareket ediyorlardı. “Yahudileri ezmeyi başaramıyacakları düşüncesi akıllarına bile gelmemişti”, diyor Amman'daki İngiliz Büyükelçisi Sir Alec Kirkbride.
Reklam
Arap yöneticileri bu fırsata dört elle sarılabilir ve diplomatik önceliği sağlayabilir, ya da savaşa girip dev­letlerinin ordularını Hacı Emin'in gerillalarının başaramadığı şeyi başarmaya mahkum edebilirlerdi.
Yahudilerin bütün stratejisi de özellikle, İngiliz mandası sona erdiğinde kuracakları devlete karşı arap yöneticilerinin saldırıya girişmelerine dayanıyordu. Bu hesap David Ben Gurion'un bütün planlarına yön vermişti. Gol­da Meir'in Amerika'da para toplamasına ve Ehud Avriel' in Avrupa'da bulunan bütün silah depolarını dolaşmasına yol açmıştı. Oysa, 12 nisan 1948 günü toplanan Arap yöneticileri, tıpkı aralık ayında olduğu gibi, kendilerini ka­çınılmaz biçimde savaş yoluna itecek bir karar almaya hazırlıklı değillerdi.
…. Ama yolcuların sevinmesı ıçın biraz erkendi. Yol kıyısını izleyen hendeğe uzanmış, parmakları elektrikli mayının kontak düğmesinde, patlamayı başlatacağı anı dikkatle hesaplayan arap terzi Muhammet Neggar solu­ğunu tutuyordu. İki gün önce devam ettiği barda, bir İngiliz subayı ona yahudi konvoyunun geçeceği gün ve saati bildirmişti. Subay bu arada, konvoya karşı bir sal­dırıya girişildiğinde, araplar kendi devriyelerine ateş et­medikçe İngilizlerin işe karışmıyacaklarını da açıkla­ mıştı.
Deir Yasin kurulacak Yahudi devletinin vicdanını uzun süre rahatsız edecekti. Bu cinayeti işlemekle, İrgun ve Stern grupları küçük Yahuda köyünü ve şehit olan halkını Filistin'lilerin bitmeyen felaketlerinin simgesi ha­line getirmişti.
Evliya divanlarını ve ulemanın kitaplarını çok mütalâa eden bir kısım zâtlar taraflarından soruldu: "Risaletü'n-Nur'un verdiği zevk ve şevk ve iman ve iz'ân onlardan çok kuvvetli olmasının sebebi nedir?" Elcevap: Eski mübarek zâtların ekseri divanları ve ulemanın bir kısım risaleleri imanın ve mârifetin neticelerinden ve meyvelerinden ve feyizlerinden bahsederler. Onların zamanlarında imanın esasatına ve köklerine hücum yoktu ve erkân-ı iman sarsılmıyordu. Şimdi ise köklerine ve erkânına şiddetli ve cemaatli bir surette taarruz var. O divanlar ve risalelerin çoğu has mü'minlere ve fertlere hitap ederler; bu zamanın dehşetli taarruzunu def edemiyorlar. Risaletü'n-Nur ise, Kur'ân'ın bir mânevî mu'cizesi olarak imanın esasatını kurtarıyor ve mevcut imandan istifade cihetine değil, belki çok deliller ve parlak burhanlarla imanın ispatına ve tahkikine ve muhafazasına ve şübehattan kurtarmasına hizmet ettiğinden, herkese bu zamanda ekmek gibi, ilâç gibi lüzumu var olduğunu dikkatle bakanlar hükmediyorlar.
Reklam
….Duanın en güzel ve en latif meyvesi, en leziz ve en hazır neticesi şudur ki: Dua eden adam bilir ve dua ile bildirir ki; birisi var, onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder, onun eli herşeye yetişir. Ve bu boş, hâli dünyada o yalnız değil; belki bir kerim zât var, ona bakar, ünsiyet verir, onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir. Ve hadsiz düşmanlarını def'edebilir bir Zatın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah ve sürur duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp, "Elhamdülillâhi Rabbi'l-âlemin" der.
1 "Sen kötülüğü en güzel tarzda uzaklaştırmaya bak. Bir de bakarsın ki seninle kendisi arasında düşmanlık olan kişi candan, sıcak bir dost oluvermiş" (Fussilet süresi, 41.34)
Sayfa 559Kitabı okudu
Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş. Hıyanet, hamiyet libasını giymiş. Cihada, bağy ismi takılmış. Esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad, suretlerini mübadele etmişler. - Otuz Üçüncü Mektup » Hakikat Çekirdekleri
Vahşet
Deir Yasin'in başlıca ailelerinden birinin kızı, otuz yaşlarında genç bir kadın olan Halime Eyd şöyle diyor: "Bir adamın, doğurmak üzere bulunan yengem Sahliye’nin boynuna ateş ettiğini, kasap bıçağıyla karnını yardığını gördüm" Bu sahnede hazır bulunan başka bir kadın, Ayşe Radvaer, ölen annenin karnından çocuğu çıkarmaya çalıştığı için vuruldu. Başka bir evde, on altı yaşındaki Nane Halil adlı genç kız gördüklerini şöyle anlatıyor: "Bir adam eline geçirdiği bıçakla komşumuz Cemile Hiş'i baştan ayağa yardı, aynı şeyi evimizin basamaklarında yeğenim Fethi'ye yaptı" Bu sahneler evden eve tekrarlandı. Kurtulanların verdiği ayrıntılara bakılırsa,komandolar arasında bulunan kadınlar gaddarlıkta erkeklerle yarışıyorlardı.Haykırışlar , el bombalarının patlamaları, tüfek sesleri, kan, bağırsak, barut, yanık, ölüm kokusu yavaş yavaş Deir Yasin'i kaplıyordu. Cellatlar öldürüyor, yağmalıyor, ırza geçiyorlardı.
65 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.