Bana kalırsa kitap bir tanrı benzetmesi. Yukarıdaki adamın kim olduğunu ya da onları (yaş, görünüş ve karakter olarak ortak noktaları olmamasına rağmen) neden orada tuttuğunu asla bilmemeleri, Linus'un sürekli neden orada-sığınakta olduğunu ve yukarıdaki adamı anlamaya çalışması (neden dünyada/var olduğumuzu ve tanrıyı anlamaya çalışmamızla benzer görünüyor), kamerayla gözetlenmeleri ve görmesini engellemeye çalıştıklarında (ona karşı çıktıklarında) cezalandırılmaları, oradan (dünyadan?) kaçamamaları, küçük kızın "bazı insanlar onlardan istemedikçe bir şey vermezler" demesi ve asansör içindeki kağıda isteklerini yazmaları (bir dua benzetmesi bence), her istediklerinin verilmemesi, sabahı-akşamı yukarıdaki adamın belirlemesi, sürekli zaman kavramına ve ölüme değinilmesi... en sonunda da yukarıdaki adamın verdikleriyle yetinmedikleri ve ona karşı çıktıkları için onları terk etmesi, soğuktan ve açlıktan ölmeleri bana tanrı-dünya/insan ilişkisini anımsatıyor. Kitabı bitirdiğimde aklıma ilk gelen buydu ve bu şekilde düşününce kitap mantıklı geliyor. Diğer türlü kitapta çok fazla açık bırakılan yer var ve okuyucuya bırakılacak kadar kurgu bir kitap değildi bence.