Körlük kitabını okuduktan hemen sonra yine aynı beklentilerle okumaya başladığım Görmek, beklentimi çok üst düzeyde tutmam sebebiyle maalesef haftalarca elimde süründü. Saramago’nun tarzı olan virgüller ile diyalogların yazımı, kimin konuştuğunu anlayamama sebep olduğundan bazı cümleleri tekrar tekrar okumak zorunda kaldım. Körlük kadar akıcı olmadığı için de açıkçası okumakta oldukça zorlandığım bir kitap oldu. Ancak kitabı okumaya bir süre ara verip, tekrar şans verdiğimde Körlük’te aldığım hazzı sonunda yakaladım.
Naçizane bir tavsiye verecek olursam da bana göre bu kitabı, körlüğün devamı niteliğinde düşünmeden, beklentiye girmeden yani körlükten bağımsız bir kitapmış gibi düşünerek okumalısınız. Nedeni ise ilk kitaptaki kahramanlarla ancak kitabın sonlarına doğru buluşuyor olmamızdır.
Şimdi gelelim Görmek’te ele alınan konuya, olay, körlük salgınının 4 yıl sonrasında yaşanan başka bir beyaz salgındır. Yapılan bir seçimde kullanılan oyların %80’inin boş oy olmasından dolayı devlet yöneticilerinin içine düştükleri panik, eksiksiz bir biçimde okuyucuya yansıtılmıştır. Tüm bunların sorumluları aranırken ise siyasette yapılan büyük hataların ve kirli oyunların sonucunun, masum insanların hayatını nasıl etkilediği gözler önüne serilmiştir.
Beklentilerim her ne kadar farklı yönde olsa da kitabın sonunda gerçek anlamda ters köşe oldum. Hatta keşke böyle bitmeseydi diye de çokça üzüldüm. İlk kitapta da bahsi geçtiği gibi gerçek körlük, aslında umudun tükendiği bir dünyada yaşamaktı. Ve bu umudu, gördüğü halde görmeyen körler, çoktan tüketti.