Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sophia

Öğrenciyi özgürleştirirsek yani onu kendi zekasını kullanmaya zorlarsak hoca bilmediğini öğretebilir.
Reklam
Uzun zaman beni ziyaret etmedin. Ne deniz kabuğunun ne de dalgaların olduğu Sumiyosi'nin çam ağaçlarının altında seni bekliyorum. Seni boşuna beklediğimi duydum, doğru mu? Prens şiirin okunmasını emretti. Başını güç bela kaldırabilmişti. Ardından hizmetkârlarından biri kâğıdı kendisine doğru tutarken o da zar zor nefes alarak şu satırları yazdı: Deniz kabuğunu bulamadım ama Sizin yazdığınız mektubu görünce Çabamın karşılığını aldım Üzüntüden ölmek üzere olan Şu zavallı gönlümü neden yapmıyorsunuz? Ve böyle yazıp son nefesini verdi. Kaguya olan biten karşısında biraz müteessir olmuştu. Bu olaydan sonra, harcanan çaba karşısında az da olsa bir karşılık bulma durumuna "Kaiari" denilmeye başlandı.
Kaiari "Deniz kabuğu var" demektir. Japon deyimlerinin kökü.
Bu kadar kolay yanıp kül olacağını bilseydim, Dışarıda büyük bir ateş yakıp Bu çoşkulu alevi Öyle seyrederdim.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu kitap, dünyaya nasıl geldiği hatırlayamasa da dünyadan nasıl ayrılması gerektiğini çok iyi bilen bir genç kızın, Prenses Kaguya'nın hikayesini anlatmaktadır.
Kısacası yetişkin kendini çocuğun yaratıcısı bilir ve onun hareketlerini kendisinin çocukla olan ilişkileri açısından iyi ya da kötü diye yargılar. Yetişkin kendini çocuktaki iyi ve kötü ölçüsü, kıstası sanır. Kendini yanılmaz, çocuğa örnek, model olabilecek tek varlık olarak görür. Çocuk o modele göre yoğrulacaktır. Çocuğun yetişkinin yolundan sapması, yetişkinin hemen müdahale edip düzeltmesi gerektiği sanılan bir bela, bir illet, bir kötülüktür. Böyle hareket eden bir yetişkin, istediği kadar çocuğa karşı sevgi, şevk ve esirgemezlik ruhuyla dolu olduğunu sansın, çocuğun öz kişiliğinin GELİŞİMİNİ bilinçsizce baskılamaktadır.
Reklam
İlk bakışta niteliği anlaşılan hayvansal içgüdülerinden farklı olarak, çocuğun ruhu hemen kendini ele vermeyecek şekilde derinlere gizlenmiştir.
Çocuk, doğduğunda doğal değil, tersine, çok önceden insanlar tarafından alabildiğine değiştirilmiş bir çevreye girer. Bu insanların kendileri için daha kolay bir yaşama tarzı sağlama isteğiyle doğanın zararına kurdukları yabancı bir çevredir.
Yeni doğmuş çocuğa davranışımız, merhametten çok yaratılışın bu mucizesine karşı duyduğumuz saygıyla belirlenmelidir.
Etrafında koşuşan yetişkinlere sorarsanız, çocuğun bilinci yoktur zaten, ne acı, ne de zevk duyar. Onlara bakarsanız, çocuğu nasıl rasgelirse öyle, tabii yere düşürmemek şartıyla, indirip kaldırmada hiçbir sakınca yoktur.
Hepimiz bilinçli olarak, bile bile işlenmiş yanılgılara üzülmemize karşılık, bilinmedik yanılgıların büyüsüne kapılmaktan kendimizi alamayız.
Reklam
Çocuk denilen toplumsal sorun, bizim iç dünyamıza işlemiş, vicdanımıza hitap eden, bizi harekete geçmeye zorlayan bir olay. Çocuk bir yabancı değil, yetişkin hayatın önemli bir parçasıdır.
"Çocuğun görevi," diyor Dr. Montessori, kendinden içinde yaşadığı çevreyle uyum halinde, zamanına, yerine, kültürüne uygun bir insan yaratmaktır."
Çocuk, yere ya da büyüklerin iskemlesine, koltuğuna oturduğunda azarlanır, biri onu alıp kucağına oturturdu. Yetişkinler arasında büyüyen çocuklar için durum bugün bile böyledir. Bir odaya girdiğinde varlığı hemen göze batar. Evi ve medeni hakları elinden alınmış bir yetişkin gibidir. Toplumun kenarına itilmiş, horlanan, küçümsenen, azarlanan bir varlıktır.
Kendi işlerini tamamlamaya vakit bulamayan yetişkinlerin, çocuklara ayıracak zamanları da yoktur.
Yetişkinler çocukları, hatta gençleri anlamazlar. Bu yüzden de onlarla sürekli çatışma halindedirler. Bunun devası ne yetişkinin yeni bilgiler edinmesi, ne de kültürünü artırmasıdır. Bunun için başka bir kalkış noktası bulunmalıdır. Yetişkin, kendi özünde, çocuğu olduğu gibi görmesini engelleyen yanılgıyı söküp atabilmelidir.
702 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.