Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Medine Ş.

Medine Ş.
@Hudayinabitde
"Okumak fikirlerimizi riske atmaktır."
İnanç ölçeğinin bir ucunda, olup biten her şeyin bir yüce varlığın kararı ve iradesiyle olduğuna inanmak, yani neden-sonuç ilişkilerini, akıl yürüterek varılabilecek gerçekleri tümüyle görmezden gelmek vardı. Diğer ucunda da; var olan, yani sıfır olmayan her bir olasılığı ayrı ayrı hesaba katmak ve asla bir sonuca varamamak, kuşkular okyanusunda kaybolup gitmek. Bir tarafta soruların sorulmadığı ve böylece hiçbir sorunun cevapsız kalmadığı sığ bir huzur, diğer tarafta her sorunun başka bir soru doğurduğu ve hiçbirinin cevabını bulamadığı derin bir karanlık.
Reklam
Kırk beş yılının mart ayında bizde de erken seçimler oldu ve beklendiği gibi Büyük Hakikat Partisi iktidara geldi. Farklı toplum kesimleriyle uzlaşmak, demokrasiye saygı göstermek, toplumsal barışı sağlamak gibi dertleri yoktu. İlk icraatlarından biri olağanüstü hal ilan etmek oldu. Arkasından da diğer partileri birer birer kapattılar, milletvekillerini ve parti üyelerini hapse attılar. İktidar partisi milletvekillerinden başka üyesi kalmayan meclis işlevini kaybetti, artık toplanmaz oldu. Birçok muhalif siyasetçi ve fikir insanı da anlaşılmaz şekillerde birer ikişer ortadan kayboluyordu. Onların gözünde, kendileri dışındaki herkes, Cenab-ı Allah'ın öfkesinin müsebbibiydi. Zamanında Lût kavminin başına gelen, şimdi bizim başımıza gelmişti. Dinsizlik, sapkınlık, Allah'a bilimle ve sanatla şirk koşma, yozlaşmış modern kapitalist hayatın nimetlerine tamah etme bunun nedenleriydi. Artık bu rezilliklerden birine tenezzül eden, sadece kendisini değil, tertemiz Müslümanları da Allah'ın gazabına maruz bırakıyordu. Müslümanlar da bu sapkınları içlerinde barındırmaya devam ettikleri için suçluydu.
Hepsinden tuhaf olan grup ise sayıları gittikçe artan inkârcılardı. Elbette tarihin çeşitli dönemlerinde gün gibi aşikâr çeşitli gerçekleri inkâr eden gruplar görülmemiş şey değil. Lakin bizzat kendi kendisine "inkârcı" diyene pek rastlanmaz. Çünkü malumunuz, inkâr etme fiili, fail tarafından gerçek olmadığı iddia edilen şeyin aslında gerçek olduğu anlamını içinde taşır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Öte yandan, kadir-i mutlak bir kudrete inanmakla birlikte var olan dinlerden birine bağlanmayı reddeden deistler, nam-ı diğer bigüçvarcılar, onların yanı sıra doğanın kadim ruhlarına inananlar, neopaganlar, neotengirstler, neoşamanistler ve bu sularda gezinen türlü çeşitli inanç mensupları mesajı "doğru" algılamaya açıktı. Tanrı, insanları, toprağın altını üstüne getirip gezegeni paylaştığı diğer mahlukatın kökünü kurutacak kadar ölçüsüzce çoğalsınlar diye değil doğayla uyum içinde yaşasınlar diye yaratmıştı. Yapılması gereken modern hayatı hemen terk edip tarım öncesi avcı-toplayıcı yaşam tarzına geri dönmekti. Böylece bazıları gruplar halinde şehirlerini, kasabalarını terk edip kendilerini dağa taşa vurdular. Tabii dünya üzerinde avlanacak veya toplanacak pek bir şey kalmamış olması sıkıntıydı.
İnsanoğlu, adına aydınlanma dediği, aslında karanlığa gömülmeden başka bir şey olmayan cüretiyle, Tanrının yolundan çıkıp kendi aklına tapınmaya başlamış, dünya nimetlerini tamahkârca sömürdükçe, üzerinde yaşadığı gezegeni de giderek yaşanmaz hale getirmişti. Tanrı, kendi koyduğu tabiat kanunları dahilinde uyarılarını göndermiş, yıllardır bitmeyen kuraklık, açlık tehlikesi, ardı arkası kesilmeyen yangınlar, kasırgalar, sel baskınları, yirmilerdeki koronavirüs salgını, otuzlardaki mutant kuduz salgını çare olmamış, en sonunda da, insanın her şeyin üstünde tuttuğu o yüce bilimiyle açıklayamayacağı bir mucize yaratmıştı. Bu andan itibaren Tanrı'nın varlığını inkâr etmek, artık ahmaklıktan başka bir şey değildi. Din cephesi, yaklaşık iki yüz yıl önce Charles Darwin ve Alfred Russel Wallace'ın doğal seçilimi keşfetmesinden bu yana peyderpey düşen itibarını geri kazanmanın haklı gururunu yaşıyordu.
Reklam
Bildiğimiz gerçeklikten öte bir büyük gücün varlığına inananlar için durum o kadar da karmaşık değildi. Traktör yağmuru, bize Allah'ın, Hakk'ın, Hüda'nın, Yezdan'ın, Yehova'nın, Gök Tengri'nin, Ulu Manitu'nun, Wakan Tanka'nın, Şiva'nın, Thor'un, Marduk'un veya Zeus'un bir mesajıydı. Mesajın tam olarak ne olduğu konusunda bir uzlaşma yoktu tabii ama fikir birliği olan bir konu vardı: Mesajın asıl muhatabı yüce yaratıcının kadim varlığını inkâr edenlerdi. Tanrı, son zamanlarda işlere pek karışmadığı için onun var olmadığı yanılgısına kapılanlara kendi varlığını bu şekilde hatırlatmıştı.
"Bize, daha çocukluktan itibaren neden-sonuç ilişkilerine saplantıyla, aşkla bağlı olmayı öğretiyorlar. Mutsuzluğumuzun, acılarımızın kaynağı da bu işte. Her şeyin bir nedeni varsa, başımıza gelen bütün belaların, bütün musibetlerin suçlusu biziz demektir. Böylece bütün sorumluluğu bize yüklüyorlar ve bunun altında eziliyoruz. Duygularımızın peşinden değil, asla anlayamayacağımız şeylerin peşinden gitmek zorunda bırakılıyoruz. Ne kadar çok şey öğrenirsek, o kadar içine batıyoruz, o kadar acı çekiyoruz.
"Bisikletçiler dünyanın en aptal insanlarıdır, çünkü bisikletin onları bir yerlere götürdüğünü sanırlar, halbuki aslında onlar bisikleti götürürler."
Şimdi annemle birlikte yaşıyorum. Ve birileri ya da diğerleri savaşa son verinceye kadar burada kalacağım. Babam artık bir çalı olmak zorunda kalmayıncaya kadar buradayım.
Sayfa 114Kitabı okudu
Bayan polis tercümana çevirmesi için bir soru yöneltti. "Fotoğraftaki kişi aradığın annen mi?" Bu soru cümlesini öyle bir söylemişti ki sanki içlerinden seçim yapabileceğim çok sayıda annem varmış gibi geldi kulağıma.
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Ayrıca bir sınıra neden sınır denildiğini sormak, sınırları icat edenin kimler olduğunu ve bir sınır çizilirken sınırın tam üstünde yaşayan kişilere ne olduğunu bilmek istiyordum. O insanlar her iki tarafa mı ait oluyordu, yoksa hiçbir yere mi?
Bugün sizi birbirinizden ayıracağız," dedi. Küçük bir kız ağlamaya başladı; çünkü bizi oyuncak bir bebek gibi ikiye ayıracaklarını zannetmişti.
Bu bizim haykırışımız, Bu bizim duamız; Hakim olsun dünyaya barış!
Hasta biri kâğıttan bin tane turna kuşu yaparsa, Tanrılar o kişinin dileğini yerine getirir ve onu sağlığına tekrar kavuştururlar.
Hayaller, yüksek bir binaya benzer. Bu yükseklik kimisinde on yirmi metre, kimisinde yüzlerce metre, kimisinde ise bulutlara kadardır. Çünkü hayallerin bir sınırı yoktur. Gerçekler ise, bizi o binaya ulaştıracak merdivenlerdir. Hayal olan binaya ulaşmak için, basamakları gerçekler olan merdivenler yapılmalıdır.
867 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.