"Ekonomisinin temeli faize dayanan ve malının tamamı haram olan ve hiçbir ferdinin helal lokma yeme imkanına sahip olamadığı bir toplumda, haram yemenin günahından bahsetmenin ne anlamı olacaktır? Çünkü bu toplumun sosyal ve ekonomik düzeni bütünüyle Allah'ın hayat için koyduğu yasayı reddetmekle her şeyden önce Allah'ın ilahlığını reddetmiş bulunmaktadır!
Her şeyden önce en büyük iyiliği; Allah'ın egemenliğini ve hayat için belirlediği programı, kabul ettirmeye çalışmakla, en büyük kötülüğü de; Allah'ın hayat için koyduğu yasayı reddetmekle (Allah'ın ilahlığını reddetme kötülüğünü) ortadan kaldırmak gerekmektedir. Çünkü ancak temel atıldıktan sonra binanın dikilmesine geçilebilir. Öyleyse bölük pörçük çalışmalar bir noktada yoğunlaştırılmalı, hepsini tek bir cephede toplamayı ve binanın temelini oluşturan biricik zeminin hazırlanmasına ağırlık verilmelidir.
Sonra biz insanları işledikleri herhangi bir kötülükten dolayı nasıl sorguya çekebiliriz? Onların davranışlarını hangi ölçüyle ölçüp, bu yaptığınız iş kötüdür, ondan sakının diyebiliriz. Çünkü biz bu iş kötüdür dediğimizde şuradan buradan onlarca insan karşımızda duracak ve: "Hayır! Bu kötü bir şey değildir. Eskiden bu iş kötü görünüyordu! Fakat dünya "gelişiyor", toplum "ilerliyor" ve değerler de değişiyor" diyeceklerdir.
Bu bilgilerden ortaya çıkmıştır ki, iki yerde kötülüğe katlanılır.
1. Başkasıyla defedilemiyorsa daha kötüyü bertaraf etmek için kötülüğü daha az olana tahammül edilir,
2. Daha iyiyi elde etmek ancak iyiliği az olanın yapılmamasını gerektiriyorsa o terkedilir.
İyilik de iki yerde terk edilir:
1. Daha iyi olanın elden çıkarılmasına sebep oluyorsa 2. İyiliğin yapılması, zararı, iyiliğin menfaatinden daha fazla olan bir kötülüğe yol açıyorsa.
Bütün bunlar, dînî dengelere ilişkin hususlardır.