Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada, kendin olarak kalabilmek, dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı, artık hiç bitmez!...
Eceli gelmeden ölmek nedir bilir misin? Hayatının anlamını kaybedenler ve şu veya bu şekilde yerine koyamayanlar, yaşarken ölü gibi olurlar, bazıları sessiz sedasız intihar eder. Dedi ve sonra devam etti. " Bir insanın en önemli zenginliği onun hayatının anlamıdır, olgun insan bu hazineyi kaybetmeyi göze alamaz."
İnsanlar hayal kurmayı sever. Kimi zaman yaşayamayacağı bir hayatın tam merkezine yerleştirir kendisini, kimi zaman yarım kalan hikâyeleri devam ettirir düş gücüyle...
Çocukluk dönemini heykeltıraşlara benzetiyorum. Şu anki seni, beni ortaya çıkaran, bizi biz yapan dönem çocukluğumuz. Keskin ya da törpülenmiş yönlerimizi nasıl darbeleri o zamanlar atılıyor.
Güç, doğru şekilde kullanıldığı zaman mucizeler yaratabiliyor, gerçekleşmesi en mümkün olmayan hayaller bile bir süre sonra güzel anılar olarak bellekteki yerini alabiliyordu.
İnsanın yazma isteğini düşündüm o an. Zihninde bir dünya yaratarak kağıda dökme ve onu binlerce hatta milyonlarca insana sunma isteğini... İnsan neden yazar ?
Edebiyatçı olsaydım mesela... Edebiyatçılar bence bu dünyanın en büyük silahşorlerı... Silahları ise hiç şüphesiz hayatları boyunca kelimelerle yaptıkları savaştan galip gelen kalemleri... Kan yerine silahlarından mürekkep damlayan kahraman ordusu onlar!
Seni cehennemin yangını gibi, bir balığın denize olan ihtiyacı gibi soluksuz, yüce Tanrı dağının karları gibi kısacası ayın yıldızı sevdiği gibi seviyorum Maysa.
" Ne zordur insanın yaşadığı şehri bırakıp Başka bir şehirde yaşamak zorunda kalması " diye bir düşünce geçti zihninden. Ardından, " sadece şehri bırakmıyorsunuz geride. Şehirle birlikte pek çok şeyi de bırakmak zorunda kalıyor insan, " diye devam etti...