Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Serpil

Serpil
@Kitapvecay1
Kitapsever, çaysever, doğasever, yalnızlıksever, sükûnetsever. Bu dünyadan hâlâ geçmekte olan bir münferid.
bidünyakitapgrubu
bidünyakitapgrubu
Öğretmen
Lisans
İstanbul
11 Ağustos
86 okur puanı
Kasım 2020 tarihinde katıldı
Felâketinizin menşeleri yalnız şahsınızda değil, cemiyete de irca olunmalıdır. Teheyyüce fazla kabiliyetiniz var. Başkalarının ıstıraplarını da yükleniyorsunuz.
Reklam
“…bir Türk'ün en bedbaht olduğu yer Türkiye'dir. Harp cepheleri şehirlerden daha güzeldir. Daima namuslu Türkler, ölümü, Türkiye'de hayata tercih etmişlerdir. Niçin ona haber verilmedi ki, cepheden dönerek memleketine girenler, sürüneceklerdir. Niçin demediler ki, Türkiye bir mahşerdir. Orada masumlar, temizler, alicenaplar, faziletkârlar, hasbiler, iyi niyet sahipleri ve büyük kalbli insanlarla reziller, çalıp, çırpanlar, imansızlar, türediler, sonradan görmeler, seviyesizler, sütü bozuklar, hâinler ve katiller omuz omuza yürür, gezer, sevilir, yaşar, karışık korkunç bir kütle gibi kımıldarlar. Ve niçin haber vermediler ki, buranın, bu toprağın hakiki sahipleri, bu türediler, bu rezillerdir. Kanun ve mahkeme nüfuz ve zabıta, devair onlarındır. Onlar ki bir türedi nesildirler, yalnız kendi ömürlerini iyi sürmek için memlekete kahraman görünerek toprağı satarlar.”
Sayfa 296Kitabı okudu
"Doğru, ahlak, düşünce gibi kavramlara hiç kimsenin merakı yok. Herkes yaşamaktan öyle yorgun düşmüş ki, yalnızca ve yalnızca tahrik olmak ve teskin edilmek istiyorlar. Böylesine bir toplumda hayatta kalabilmek için kitapların da şekil değiştirmekten başka çareleri yok. Yineleyeyim: Satılıyor olmak her şey. İsterse en önemli şaheser olsun, eğer satılmıyorsa yitip gider."

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"İşte öyle..." dedi patron gülümseyerek. Burada, herhangi bir şeyi iletmek için kitap çıkartıyor değiliz. Toplumun talep ettiği kitapları çıkartıyoruz. Ulaştırılmak istenen mesaj, sonraki kuşaklara bırakılacak düşünce, zalim gerçekler ve anlaşılması güç doğruların hiçbir önemi yok. Toplum böyle şeyleri talep etmiyor. Bir yayınevi için lazım olan âleme ne etmek iletmek gerektiği değil, “Âlem neyin iletilmesini istiyor?” sorusunun yanıtını bilebilmek.
"Mahzun gönül, sükût et! Güneş bulutların arasında da neşr-i envâr eder. Senin bahtın da herkesin bahtı gibidir. Her hayatta fırtına saatleri, kederli, mazlum günler olmak gerek!"
Reklam
İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi bir mesulünü bulmuştum. Buna içimdeki şeytan diyordum. Müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması. İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu. İçimizde şeytan yok. İçimizde acizlik var, tembellik var. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var. Hiçbir şey üzerinde düşünmeye, bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle kullanmaya lüzum görmeyerek nihayet zamanla kaybettiğimiz biçare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiğimiz zaman kabahati meçhul kuvvetlerde, insan iradesinin üstündeki tesirlerde arıyoruz.
İyilik demek kimseye kötülüğü dokunmamak değil, kötülük yapacak cevheri içinde taşımamak demektir. Bende bu fena cevher fazla miktarda mevcutmuş. Belki herkeste var. Fakat insan olan onu söküp atmasını, yahut boğmasını biliyor.
İnsanların en zayıf tarafları, sormadan, araştırmadan, kafalarını patlatmadan inanmak hususundaki hayret verici temayülleridir. Dünyadaki yalancı yetiştirmek ve beslemek için en iyi gübre, işte bu bilmeden inanmak için çırpınan kalabalıktır.
Sayfa 200Kitabı okudu
Sonra para kazanmak: Bol bol, avuç avuç, çılgınlar gibi kazanmak. Sonra güzel bir karı almak. Kafaca anlaşacağın ve ruhu ruhuna uygun bir kadın değil! Herkes gördüğü zaman 'Aman! Bakın, falancanın ne enfes karısı var!' desin yeter! Yalnız bu noktada idealistsiniz ve maddi menfaatler ve rahatlar haricinde yegâne manevi zevkiniz budur: Güzel karı alıp herkese parmak ısırtmak. Sonra otomobil, apartman... Daha sonra göbek, poker. Hayatınızı gözümün önüne serilmiş gibi görüyorum, bir şey dediğim de yok, pekâlâ! Demek ki böyle icap ediyormuş, böyle olsun. Fakat bu istikbale hazırlanırken şu yaptığınız işler tarzındaki bir mukaddemeye ne lüzum var? Yarın yaşlanınca eşe dosta: 'Gençliğimizde çok idealisttik ama, hayat insanı değiştiriyor. Şimdi realist olduk. Ah, o ateşli günler!' diyebilmek için mi? Bu gevezelik devrine sırtınızı vererek bundan sonraki hayatınızın kepaze ve boş mahiyetini mazur göstereceğinizi mi ümit ediyorsunuz?"
Sayfa 190Kitabı okudu
"Yahu, sana acıyorum. Etrafına daha aklı başında insanları toplayabilirdin!" dedi. Fakat o, kurnaz bir gülümseme ile mukabele etti: "Lüzumu yok. Aklı başında adamlarla hiçbir iş görülmez. Bize, itirazsız inanacak ve düşünmeden harekete geçecek insanlar lazım! Bu gençleri romantik birtakım emellerle bağlamak, onlara kabadayıca sergüzəştlerin hasretini duyurmak ve bugünkü hudutları dar gösterip büyük arzularla beslemek ve böylece hepsini içine almak daha kolay ve daha muvafık..." Sonra, artık yola getiremeyeceğini anladığı dostuna karşı samimi olmakta mahzur görmeyerek ilave etti: "Hayat bir katakulliden ibarettir!"
Reklam
Fakat ne yapabilirdim? Kendi ruhunun pisliğini bu kadar yakından gören bir adam başkalarının temiz olacağına inanabilir mi?
Ben onu görmeden evvel hayatın manasını bilmiyordum, bulamamıştım. Şimdi görüyorum ki o da bensiz yaşayamayacak. Söyledikleri doğru, en az doğru görünenleri bile doğru. Birbirimize rastlamadan evvelki hayatımız sahiden birbirimizi aramaktan başka bir şey değilmiş. Ne aradığımızı bilmeden aramak... Şimdi içim rahat, aradığını bulan ve başka bir şey istemeyen biri gibi sükünet içindeyim. Dünyada bundan büyük bir saadet olur mu? Böyle en felaketli günümde beni en mesut insan olduğuma inandıran bu hislere fena, çirkin şeyler diyebilir miyim? Herkes ne diyecek? Fakat bu ana kadar herkesten ne gördüm ki. Bana en yakın olanlar dahil olmak üzere, bu herkes dedikleri şey beni üzmekten, hayatımı manasız bir hale sokmaktan başka ne yaptı?
Caddede ki kalabalık beni sahiden sıktı. Ben ikide birde böyle oluyorum, bazen bütün insanları boyunlarına sarılıp öpecek kadar seviyorum, bazen de hiçbirinin yüzünü görmek istemiyorum. Bu nefret değil. Insanlardan nefret etmeyi düşünmedim bile. Sadece bir yalnızlık ihtiyacı. Öyle günlerim oluyor ki etrafımda küçük bir hareket, en hafif bir ses bile istemiyorum. Taşıp dökülecek kadar kendi kendimi doyurduğumu hissediyorum. Kafamda, hiçbir şeyle değişilmesi mümkün olmayan muazzam hayaller, bana her şeylerden daha kuvvetli görünen fikirler birbirini kovalıyor. Fakat sonra birdenbire etrafımda bana yakın birini arıyorum. Bütün bu beynimde geçen şeyleri teker teker, uzun uzun anlatacak birini.
İçimde müthiş bir hafiflik, bir genişlik duyuyorum. Belki de hakikaten sevmek budur. Belki de ben şimdiye kadar sahiden sevmenin ne olduğunu bilmiyordum. Acaba kendimi kapıp koyuversem mi? Ne zaman irademe müracaat edersem büyük bir yorgunluk duyuyorum. Kendimi hadiselerin eline bırakayım mı? Acaba şu anda o ne düşünüyor? Herhalde beni değil. Niçin? Onun kafasında bir müddet yaşamak için neleri feda etmem ki? Her şeyi...
88 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.