Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ayşe Nur Çelik

Ayşe Nur Çelik
@Kudusunkizi
Bizim ölümden korkumuz yok şehadet aşkımızı ateşler.
Ya Rahmân, ya Rahîm!.. Nimetler verdiğin mümtaz kulların yolunu ihya edemedik. Bu yüzden mahcup ve mücrimiz. Kalbimizde sevgileri olan Naimler hürmetine rahmeyle, lütfeyle, kerem eyle!.. Ehl-i İslam'ın son ordusudur bu. Bizi gazaba uğrayanlara ve dalalete düşenlere rüsva eyleme!..
Reklam
Evet!.. Kendisine benzeyen, ona baktıkça kendisini görebileceğini biri lazımdı hayatına. Söz bilir, hâl bilir, hikmet bilir bir ayna... "Söyle bana!.. Var mı dünyada, derdimden anlayan biri, ey ayna!.."
Evet... Selâmete ermenin yolu güzelce teslim olmaktan geçiyor. Güzelce teslim olanlar "müslim" denilmeyi hak ediyor. İşte her daim birbirimize verdiğimiz selâmda geçen "es-Selâmünaleyküm (selâm sizin üzerinize olsun)" ifadesi hem birbirimizi hoşça karşılama hem bir dua hem de "Kalb-i selîm sahibi olmaya çalış, bunların dışındaki hiçbir şeyin faydası yok." diye bir hatırlatmayı da içinde barındırıyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Davud Nebi'nin elinde eriyen demir misali insanların birbirlerine karşı kaskatı olan kalplerini aşkın teknesinde eritip kelam örsüyle kalıba alabilmişti. Allah'ın verdiği izinle ölüleri ayağa kaldıran İsa Aleyhisselam misali Muhammedî İsa da ölü misal kalpleri kendi kabirlerinden doğrulmaya çağırdı.
Reklam
Keza kardeşlerinin el birliğiyle kuyuya atılan Yusuf as misali Anadolu'nun vicdanı ve irfanı da kardeş kavgaları nedeniyle kör bir kuyudaydı. Nasıl ki; Yusuf Nebi aşk, iman, ihlas ve olayları-sözleri tevil edebilme ilmiyle o kuyudan kurtulup Mısır'a sultan olmuşsa, Mevlâna'nın anlattığı Muhammedi Yusuf vesilesiyle o günün Anadolu'su da hapsolduğu kuyudan kurtulup üç kıtaya nizam verecek Osmanlı'ya gebe kaldı.
Misal... Fıtratımızı yaşamaktan uzaklaşmışsak İbrahim Halilullah'a (as), hakikati işitmeyi beceremiyorsak Musa-yı Kelimullah'a (as), dinlediklerimize veya gördüklerimize mana veremiyor, yaşamda gizlenen işaretleri anlamakta zorlanıyorsak Hazreti Yusuf'a (as), adaletle hükmedemiyorsak Süleyman Nebi'ye (as), ticareti hilekârlık zanneden tacirler isek Şuayb Nebi'ye (as) muhtacız demektir. Daha doğrusu onların eliyle ve diliyle anlatılan tebliğe ve bu tebliğin inşa ettiği şuura...
Rahmân isminin tecellilerinde süreklilik ve değişmezlik gözlendiğini, Rahîm tecellilerdeyse olgunlaşmanın ve yenilenişin etkin olduğunu söyledi. O, bunları der demez, zihnimde bir şeyler uyanmıştı. Dile de getirdim. Rahmâniyet tohum ekiyordu. Rahîmiyetse meyve deriyordu. Rahmâniyetin rahmeti fıtratla ilgiliydi. Rahîmiyetin rahmeti nimetle...
Hikmetin Babasını, Cehaletin Babası yapan sebep inkardaki ısrarı ve müminlere karşı düşmanlığıydı. Yine bu isim değişikliğinden anlıyoruz ki; cehaletin zıddı bilgiden ziyada hikmettir. Neyi, ne için, nasıl yapacağını bilmeyenler, hele de nefislerinin arzularına köle oldukları için akıllarını menfatperestliğe kaptıranlar hikmeti nerede arayacakları hususunda nasiplerini teperler ve nihayetinde Ebu Cehilleşirler Nitekim malum Cehaletin Babası, Bedir'de öldürüldü. Lakin cehaletin oğulları ve kızları asırlardır bizimle yaşıyor. Ez cümle; bu ümmet en çok cehalet üzerinden avlandı ve yarınlarda da en büyük sınamalarımız buradan olacak."
"Her kuyuya düşen Yusufî olmaz. Her odun taşıyandan Yunus çıkmaz. Dert sahibi olmak güzeldir amma Dost sözü anlamayan iflah olmaz."
Reklam
Hikmet tabiri, bir şeyin olması gerektiği yere yerleşmesini; asli manasını bulup buna uygun şekilde yaşamda yer edinmesini hatırlatıyordu.
"Ey Meryem'in hamisi olan Tanrım, ne olur tut elimden! Senin elinmişçesine tutabileceğim Faraklit misal bir el çıkar karşıma! Yaksın gönül kandilimi! Uyandırsın kalbimi! Mesih Nefesli Sevda aşkına, Kutsal Kâseden içip kendine gelenler aşkına tutunabileceğim bir el çıkar karşıma! Senden başka kimseden istemem inâyet. Sen ki; Meryem'i akşam sabah gök sofrasıyla besledin. Bilirim. Ben Meryem Anne'nin Sana olan aşkından ve idrakinden fersah fersah uzağım. Oysa Sen ona lütfettiğin kadar merhamet dolusun hâlâ. Acı bu kuluna, yol göster, iz göster! Mesih Nefesli Hakikat aşkına, Kutsal Kâseden içip kendine gelenler aşkına, tutunabileceğim bir el çıkar karşıma!"
Bir yerlerde birileri geride kalan insanları hakikatle tanıştırmak için bekliyor olmalıydı...
Evet!.. Yeniden yola revan olmuştu Faruk. Bu kez yoldaşlarını da kendisi seçmişti üstelik. Gönlünde beliren hissiyat, alelade bir çölde yol almadığını vazediyordu. Kaç Nebinin üzerinde gezindiği ve insanları terbiye etmek için uğraştığı bu topraklarda türlü nasipler arayabileceğini de seziyordu. İçten içe "Ya nasip!.." demişti, sadece Rabbinden dilendiğinin idrakiyle..."Ya nasip!.."
583 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.