Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Adım soyadım

Adım soyadım
@Kullanilanad
7 okur puanı
Aralık 2020 tarihinde katıldı
Beklentin ancak ihtiyacın kadar karşılanabilir. Dolayısıyla ihtiyacının ne olduğunu doğru görebilmen çok önemlidir.
Reklam
Caelius Roma'da büyüklere dalkavukluk etmekten, sabah akşam yanlarında bulunup arkalarından koşmaktan kurtulmak için nekris hastalığına tutulmuş gibi göstermiş kendini; herkesi inandırmak için bacaklarını ovduruyor, sardırıyor ve nekrisli bir hastanın bütün hallerini takınıyormuş. Sonunda talih gerçek bir nekris ilham etmiş ona: Öyle başardı hasta görünme sanatını ki Gerçekten nekrise tutuldu caelius (martialis)
Kimse cimri olduğunu, kıskanç olduğunu kabul etmez. ... benim yükseklerde gözüm yoktur, ama Roma'da başka türlü yaşanmaz, deriz; öfkeliysem, güvenli bir hayat kuramadıysam suç bende değil, gençlikte deriz. Dışımızda aramayalım kötülüğü, içimizdedir o; ciğerimize işlemiştir. Hasta olduğumuzu bilmemek de iyileşmemizi daha da zorlaştırır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ruh nerede bunalırsa bunalsın, hep aynı ruhtur; ev işlerinin az önemli olmaları, daha az yorucu olmalarını gerektirmez. Saraydan ve pazardan el çekmekle hayatımızın baş kaygılarından kurtulmuş olmuyoruz.
Ne azizler ki kendilerinden pekala söz ederler, ne filozoflar, ne bilginler bu kuralı dinler; onlara hiç benzememekle birlikte ben de bu kuralları dinlemiyorum. Onların ereği kendilerini anlatmak değildir, ama sırası gelince de kendilerini ulu orta göstermekten çekinmezler. Sokrates kendinden söz ettiği kadar neden söz eder? Tanrıya ve rahibe kendimizden söz etmiyor muyuz?
Reklam
İnsanın kendini anlatmasından daha zor ve daha yararlı hiçbir şey yoktur. Üstelik, meydana çıkmak için insanın süslenmesi, kendine çekidüzen vermesi gerekiyor.
Kendinden aşağıya bakıp da kendi kafasına hayran olan adam, kendinden yukarıya, geçmiş yüzyıllara gözlerini kaldırsın; o zaman yüzlerce devin ayakları altında kalacak ve burnu kırılacaktır.
Kendimi olduğumdan az göstermek, alçakgönüllülük değil, budalılıktır; kendine değerinden daha az biçmek korkaklıktır, pısırıklıktır. Kendini olduğundan fazla göstermek de, çoğu kez gururdan değil budalılıktandır.
Sıradan insanların gördüğü bir zaferi görmek iyinin iyisi değildir. Savaşı kazandıktan sonra herkesin "iyi" demesi de iyinin iyisi değildir. O nedenle sonbahar tüyünü koparmak için fazla güce gerek yoktur, ayı ve güneşi görenin gözü keskin demek değildir, gök gürlemesini duyanın kulağı iyi duyuyor demek değildir.
Kargaşa düzenden, korku cesaretten ve zayıflık güçten doğar. Düzen ya da düzensizlik sayıdadır. Cesaret ya da korkaklık tavırdadır. Güçlülük ya da güçsüzlük görünümdedir. Bu nedenle düşmanı yönlendirmeyi iyi bilenler yanıltıcı bir görüntü verir ve düşman buna kesinlikle kanar. Onu küçük avantajlar vererek harekete geçirir.
Reklam
Hücum etmesini bilen karşısında düşman neresini savunacağını bilemez, savunmasını bilen karşısında düşman neresine saldıracağını bilemez.
Girilmemesi gereken yollar, üzerine gidilmemesi gereken askerler, üzerine saldırılmaması gereken kentler, mücadeleye gerek olmayan yerler ve yerine getirilmeyecek hükümdar emirleri vardır. İşte bu değişik olasılıkların sağlayacağı avantajları anlayan komutan savaşı yönetmesini bilen komutandır.
Böyle bir soru sorulabilir: " eğer düşmanın ordusu kalabalıksa ve saldırıya geçmişse saldırıyı nasıl karşılamalı?" Denir ki : "onun istediklerini ele geçir, böylece istediklerini dinleyecektir."
Mesleğiniz ne olursa olsun aşkla yaptığınızda ortaya sanat çıkar.
İşe yarar hissetmeden, tek bir noktada bile değişime sebebiyet vermeden, kendinden geriye bir şeyler bırakmadan mutlu olman mümkün değildir.
Bir insanın bilgisi yetse bile, onu taşıyacak erdemi yoksa, neyi kazanırsa kazansın, sonunda her şeyi yitirir.
Reklam
Dünyayı güzelleştirmeden cennet hak edilmez. Tanrıyla pazarlık ederek yaptığın iyilik, iyilikten sayılmaz. Güzel ahlak ve yardımseverliği benimsemek için kişinin ilahi bir güçten korkmasına gerek yoktur.
Ölümden sonra hayat varsa ve bu dünya ahiretin ön formuysa, yaşayan insan için yapılacak en büyük yatırım bu dünya üzerine olmalıdır. "İnsan, eğer hayatı henüz tanıyamamışsa, ölümü nasıl tanıyabilir?"
İstediğiniz bir şey gerçekleşmiyorsa öngördüğünüz doğru zamanın aslında o kadar da doğru olmadığını kabullenmelisiniz.
"Nefret ediyorsanız, yenilmişsiniz..." diye ekler. Nefretin asıl sebebi size yapılan kötülük değil, kötülüğü yapan insanı kendinizle kıyaslayıp daha güzel bir hayat sürdüğünü düşünmenizdir.
Anne ve baba yeterli veya yetersiz şekilde görevini yerine getirmiş ve bir insan büyütmeyi başarmıştır. Gerisi insanın kendisiyle münasebetine hastır. Büyüyen insanın kendini yetiştirmesi ikinci doğum gibidir ve asıl doğum budur. İnsan kendi doğumundan yalnız ve yalnız kendisi sorumludur.
cahil insanlar istedikleri şeyler olduğunda kendilerini çok mutlu hissederler ancak istedikleri şeyler olmadığında ise tamamen mutsuzdurlar.
Reklam
Neden henüz varmadığım, hatta varıp varmayacağımın kesin olmadığı anları ölçüp biçip bir kalıba sığdırmaya çalışıyorum? Üstelik o anlara, adeta bir tsunami etkisiyle girip, yarattığım tüm kalıpları, yine kendim yıkıp geçecekken?
Bizi algılayan kaç göz varsa üzerimize o kadar gölge vurur.
Niyet ettiğimiz her şey gerçekleşsin diye niyet etmiyoruz. Bazı niyetler sadece o yolu yürümek için değerliyken, bazıları ise bir sonuca ulaştığında değerlidir.
Kişi, acı çekmek için zevkin peşinde olmasa da zihin, zevki yaşayabilmek için acının peşindedir. Zevkin deneyimlenebilmesi için acıya doğru bir alan açmalıdır.
Kişi için artık nitelikler, dolayısıyla karşıtlıklar mevcut değildir. Ateş yakmaz, su ıslatmaz demek değildir. Ateşle yanmaz, suyla ıslanmaz demektir.
Kalp, zihnin kaldıramayacağı kadar bir acıya maruz kaldığında durur, ölür ve yeniden başlar.
Reklam
Bireyselliğimizi yitirdiğimiz anlar; olmak yerine, kabul görme ve onaylanma çabasına girdiğimiz anlardır.
Sabitliği, her şeyin içindeki özün mevcudiyetinden gelse de; orijinal doğası, mevcut olan her şeyi birbirinden ayırdı. Bu da yaratılışta; nitelikler, zaman ve mekan olarak ortaya çıktı.