Final haftasında işi gücü bıraktım öğleden sonralara devam ettiğim bu kitabı sabah 4.20 sularında bitirdim. Ne yazarın ne kitaptaki karakterlerin çınlanmamış kulaklarının kalmadığından da emin oldum.
SpoilerSIZ şekilde temponun ilk 100 sayfadan sonra durmak bilmediği hele sonlara doğru “ee bu saatten sonra geri kalan bu kadar sayfada neler olacak” dememe rağmen her haltın olabildiğini gördüğüm bir kitap oldu. İlk kitaptan birkaç karakteri unutmuştum. Kitabı bitirdikten sonra karakterler kısmına gelmek de ayrı ironik oldu açıkçası. Bunlar dışında kitap çok yordu açıkçası. Ben okurken insanlık gösterip yorulduğumu ve manevi bir mide bulantısı yaşadığımı biliyorum. Bu yazar bu kitabı nasıl yazmış dedim defalarca. Kitap güzel seri güzel ama şu ana kadar (az seri okuduğumdan da olabilir) okuduğum psikolojik açıdan en ağır şeydi çünkü insanlık dışı birçok şey o kadar çok geçiyordu ki insanın ruhu kararıyor. Ama kesinlikle kitabın “çağımızın harry potterı” gibi abartılmış övgülerine katılmıyorum. Seri güzel ama asla bir klasik olamayacak bir güzellikte.
Spoilerlı kısım
.
.
.
.
.
Vaisra senin ben haysiyetine sokayım.
İlk kitapta kraliçeye karşı kötü bir şey hissetmememiştim tipik kötüydü. Tüm seri onla geçer sanıyordum. 2 kitapta kızamadığım aksine sempati beslediğim o kötü kraliçeye rağmen senden bir kitapta öyle nefret ettim ki… ne karın ne oğulların hiçbirinizin yatacak yeri yok.