Birine öfkelenme özgürlüğümüz yoksa onu sevmeyi seçemeyiz. Sevmeme özgürlüğümüz olmayan birini gerçekte(n) sevemeyiz. Birine karşı hissettiğimiz duygu 'ona karşı hissetmemiz gerekenler' diye önceden tarif edilmişse, onunla meselemiz bitmeyecek, hatta başlamayacaktır bile. Gerçek hayatta 'Böyle hissetmem lazım!', 'Şöyle hissetmem lazım!' diye bir şey yoktur çünkü. Hisler ne yönde gideceklerini gerekliliklere sormazlar. Kabullenme özgürlüğümüz olmayan her duygu dışarıya akmayan bir irin gibi bedenimizi ve ruhumuzu ele geçirir. İçimize hapsettiğimiz her duygu aynı zamanda içimizi hapseder.