Tom, hep gece gelirdi. Biz onun geldiğini yastığımızın altında bulduğumuz cikletten anlardık. Ben hala her sabah elimi yastığın altına atıyorum, ama Tom yıllardır gelmiyor.
Başlığa koyduğum noktaları siz doldurun. Herkes için ayrı bir tada girebilecek bir eser Düş Kırgınları.
İyi ki böyle bir eser yazılmış ve iyi ki ben okumuşum. Ana karakterin hem iç dünyası hem de dış dünyası öyle güzel anlatılmış ki okuyunca Eroğlu’nun kalemine hayran kaldım.
Klasik sever olarak, geçmiş dönemde bu tarzda yazılmış kitapları ayrı bir seviyorum.
Bizi tek bir olay örgüsüne hapsetmemiş yazar. Parça-Bütün olayı Belinski’nin de değindiği gibi. Ben yazdım sen kafanda tamamla der gibi olmuş ve bu da benim hoşuma gidiyor açıkçası roman okurken.
Dönemin karakterini Peçorinle çok iyi yansıtmış.
Neden erken yaşta düelloya girip ölüp daha çok eser yazmazsınız ki, oldu mu böyle?
İlk defa polisiye tarzda kitap okudum. Daha önceden tecrübem olmadığı için neye kıyasla yorumlamak gerekir bilmiyorum açıkçası. Bu sebeple, sadece hissettiklerimi belirteyim: Çok hevesle okumadım kitabı fakat beğenmediğim anlamına gelmesin bu. Kitapta sadece esrarengiz olaylar yok. Bunun yanında aile kavramına da değinilmiş ve bu hoşuma gitti.
Diğer bir nokta ise yazarın tarih olarak Nazi dönemini seçmiş olması da sade bir polisiye olmadığını gösteriyor. O dönem hakkında okuduklarımızı roman sayesinde hissediyoruz.
Son olarak, bu polisiye severler için belki kötü bir nokta ama okurken şöyle heyecanın tavan yaptığı sahneler yok, ama bunun sebebi zannımca kitabın saf bir polisiye olmaması.
İyi okumalar diliyorum herkese,