Öncelikle yazarla başlayayım söze kitabın yazarı kendi deyimiyle kâtib-el esrar ki onun kurduğu cümleleri anlatmaya bile benim lügâtım yetmez iyi ki kitaplarını tanımışım. Hayallerimin bile ötesindeki manalı cümleleri nasıl kurulabiliyor bir cümle üzerine kaç kitap yazılabilir her cümlen nasıl bir kitap olabiliyor aklım almıyor doğrusu. Bu yüzden Nazan Bekiroğlu sadece yazar değil benim için ayrıca bir rehber bir öğretmen bir psikolog.Hani bilirsiniz ya kitaplar vardır herkes okur ama farklı manalar çıkartır aslında bu kitapta öyle konu belli ama herkesin çıkaracağı mana farklı. Ama herkesin manası kendine göre hak. Benim bir mânam var ki benden içeri. Katibe de yazmışya Yakub'a binaen "Neyleyim ki Yusuf'tan fazlası var Yusuf'ta. Bunun manası Yusuf'un atıldığı kuyu kadar derin. Yusuf'a hediye edilen aynanın göstermeyeceği kadar görünmez. Yusuf'a saldırdı diye iftara atılan kurtun çaresizliği kadar sözsüz. Sözle anlatılamayacak kadar muhâyyel. Kitabın konusunu aslında çoğu kez duymuşuzdur hatta okumuşuzdur belki. Ama ben daha önce bu kadar manaya indirgenmiş olarak okumamıştım beni etkileyen de aslında bu oldu. Kimi zaman sevdiğimizin ne olduğunu bilmeden severiz. Ve insan henüz neyi sevdiğini bilmediği böyle zamanlarda ondan başkasını sevdiğini zannedilebilir: bir çiçeği,bir kuşu,denizi,yağmuru gökyüzünü,yazıyı yazanı,kalemi tutanı bir yaratılmışı hâsılı. Söz gelimi Leyla Mecnun'u Şirin ferhat'ı Züleyha Yusuf'u sevdiğini zannedilebilir. Oysa sevmek en fazla neyi sevdiğini fark etmek demektir ve seven biraz da neyi sevdiğini bilendir.