Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Merve

“Kendine vakit ayırıyor musun?”sorusunun cevabı burada. İnsan çocuklarıyla, işiyle gücüyle, arkadaşlarıyla, eşiyle,dostuyla, uğraşlarıyla, sevdikleriyle, sorumluluklarıyla, üstüne aldığı görevlerle kendidir aslında. Onları bir yük gibi değil, hayatının bir parçası olarak gördüğünde rahatlıyorsun. İşinden, evinden, görevlerinden, anneliğinden zevk almaya başlıyorsun.
Reklam
Lotus çiçeği çamurlu ortamlarda yetişir ama dünyanın en temiz çiçeğidir. Herhangi bir yerine toz konduğunda kendini sallayarak bu tozdan kurtulur, kendini temiz tutar.Dünya kötü diyoruz, hayat berbat, sıkıntılar, dertler, kederler, adaletsizlikler... Bu dünyada yaşanmaz diyoruz. Gittikçe yapışıyor üzerimize dünyanın pisliği, gittikçe daha çok batağa çekiyor bizi. Oysa silkelemek; toz kondurmasak insanlığımıza, temiz tutmaya çalışsak kendimizi, çözeceğiz hayatla olan meselemizi. Bataklıkta çiçek olmak... İnsanın kaderi…
Kendimi çok seviyorum. Narsist bir bakış açısıyla değil. İnsan olduğum için seviyorum. Hatalarımla, eksikliklerimle, başardıklarım ve başaramadıklarımla seviyorum. Zaman zaman kızıyorum da, anlaşamadığımız noktalar var ama birlikte daha çok yolumuz var, uzlaşacağız. Gençlikte olur öyle şeyler, deyip geçiyorum. Kendime karşı gösterdiğim ciddi de bir anlayışım var yani. Harcamıyorum hemen kendimi. Önemsiyorum, hediyeler alıyorum, gönlümü alıyorum, bazen bir makas alıyorum yanağımdan, bazen kendi elimi tutuyorum, sarılıyorum. Destekliyorum kendimi, kendi kendime “aferin diyorum, aferin bana”. Bazen küsüyorum kendime, sonra hemen barışıyorum, insan önce kendisiyle barışacak, önce kendini sevecek ki sonra başkalarına dağıtabilsin sevgisini...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsan kendini ne kadar da ihmal ediyor, duymuyor kendini, fark etmiyor gün içinde. Bu sessizlik şimdi benim için, diyorum. Sevdiğim şeyleri düşünmek, güzel şeyleri hatırlamak, kendime “nasılsın kendim, var mı bir sıkıntın, iyi misin” diyebilmek için bir fırsat. Bazen durmak gerekiyor. Kendinle baş başa kalmak... Kendi hatrını sorabilmek, kendine “aldırma” diyebilmek, kendi sırtını sıvazlayabilmek gerekiyor. Bazen sadece sessizliği dinlemek, yenilenmek için yetiyor.
Mutluluk denen şeyin bir ömür olduğunu, seni kavrayıp alıp götürdüğünü, sonsuza kadar sürdüğünü, çok büyük, çoook büyük olduğunu sanıyor insanlar. Bu yüzden bekliyorlar, çok bekliyorlar, bazen bir ömür bekliyorlar. Oysa mutluluk denen şey an meselesi. Kısacık anlar, küçük zamanlarda saklı…
Reklam
Sor kendine. Senin mutluluğun yolun sonunda mı, yoksa yolculukta mı?Hayat, nerede ineceğimizi kendimizin tayin edemediği uzun bir yolculuk. Mutluluk bir hedef değil. Bu yolculukta hissettiklerin, yaşadıkların, gördüklerin, göremediklerin, merak ettiklerin, söylediklerin, tanıştıkların, duyduklarında mutluluk. Eğer mutluluğu yolun sonuna koyarsak, belki ulaşamadan inebiliriz trenden. Mesele yola çıkmadan önce onu da yanımıza alabilmekte. Mesele, içinde olduğun bu uzun yolculuğun tadını çıkarabilmekte…
Bir fotoğrafa mutluluk, sevinç, şaşkınlık, hüzün, kırgın­lık, hayranlık, pişmanlık, adını dilcilerin koymayı akıl ede­mediği yüzlerce duygu sığabilir mi?
Sayfa 139 - Doğan KitapKitabı okudu
Hayatını yeniden bulan insan, Yitik Cennet'ini başı ucunda görür.
Yanlış yorumlandı Hazreti İsa. Anlaşılmadı.
Ölüm öldürülebilir, ama hiç diriliş öldürülebilir mi?
Reklam
Hazreti Musa, bir dirilişti. Hazreti İbrahim ve Hazreti Yusuf'un toplumda dirilişi. Toplumu kurarak dirilişiydi O mucize sultanı.
Bir medeniyet, yaşamak için tutarlı olmalıdır.
Tanrı'nın kulu olmayı bir alçalış gibi gören züppe ruh, farkında değildir ki Tanrı'ya köle olunmaz, ancak kul olunur.
Nemrut, Hazreti İbrahim'i ateşe attığını sanıyordu. Oysa, gerçekte kendini Nemrud'un yaktığı ateşte imtihan eden, deneyen Hazreti İbrahim'di.
Gerçek Rönesans bu, Nuh'un Gemisi. Ruhun dirilişi bu.
1.517 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.