Benimle fazla yakınlık kurdun
Çiçeğim
Köklerim ateş saplarım zehir
Yağmur sularıyla izler edinmiş tenin
Benimle çok hayal kurdun artık yaklaş
İpil ipil miyop bakışın bir kanakışı
Bu su sarnıcından başla
Sana verildi emanetim ateşim zehrim
Benimle çok put kır çiçeğim
Olup bitenler olmamış gibi yapmak, olanları bilmezden gelmek istemiştim. Ama becerememiştim. Unutmak elimizde değildi. Karar verip unutamıyordu insan. Affedemediği gibi. Affetmek de elimizde değildi.
Hayat böyle inanılmaz bir şey işte. Bir gün biriyle tanışıyorsun, bir yola giriyorsun, o yol seni başka bir yola götürüyor. Derken bir bakmışsın ki sen yol açıyorsun birilerine …
Boşluğun içinde başıboş yüzmek gibiydi benim hayatım. Bir gün sonrasını bile düşünmeyi istememiştim. Toplara hep gelişine vurmuştum. Kazandıklarım kaybettiklerimin yanında hiçti.
Ömrümün bütün ruhsal sefilliğine rağmen lanetli güzelliğimi seviyordum. Yaşlanarak, çürüyerek ölmek istemediğimi biliyordum. Kendi kıyametimizi de görmek istiyordum öte yandan. Nasıl biteceğiz acaba biz? diye düşünüyordum, ayrılma ihtimalimiz hiç yokmuş gibi. Bu gidişle yaşlanamayacağımız kesindi. Ne olacak peki? Hastalanıp mı öleceğiz, birbirimizi mi öldüreceğiz, el ele intihar mı edeceğiz? İlk hangimiz ölecek? Kalan ne yapacak? Nasıl olacak bizim çöküşümüz?
Çöküşe gittiğimizin farkındaydım. Tam farkındaydım denemezdi belki, bilinç ile salaklık arasında bir yerde duruyordu bu bilgi. Gözle görüldüğü halde ne anlaşılır bir cümle olarak bilincime çıkıyor ne de tümüyle yok oluyordu.