Japonlar kesinlikle dünya üzerindeki en gururlu ve milliyetçi toplumlardan biridir. Eserleri ile, yaptıkları ile gurur duymayı isterler, bu yüzden iyi yaparlar... Milliyetçilikleri kahvede okey oynayıp galeyana geldiklerinde kurt başı işaretini gözünüze sokmakla sınırlı değildir. Üretirler, katkıda bulunurlar, “en iyi” olduklarını somut bir şekilde ispatlarlar. Ülke sevgileri slogancı değil, yapıcıdır; “Ya sev ya terk et” yerine, “Seviyorsan gereğini yerine getir” felsefesi hâkimdir. Yani, “Japon yapmış”tır.
Japonya’da üretilen malların en kalitelileri iç tüketim içindir. Orada gördüğünüz otomobilleri, elektronik eşyayı, ev aletlerini başka ülkelerde göremezsiniz. Bu malları ihraç etmeye tenezzül bile etmezler. Yeni teknoloji bir ürün satın almak istediğinizde “Japan only!” (Sadece Japonya içinde kullanılacak şekilde üretilmiştir) derler.
Sony’nin tanıtım mağazalarından birini gezip eşine benzerine rastlamadığım yüksek kaliteli ses ve görüntü sistemlerinin satıldığını görünce tezgâhtara yanaşıp bilgi istemiş, Avrupa’ya uygun voltaj ve standartlarda alıp alamayacağımı sormuştum. “Japan only” demişti; yeni bir ürün çıkardıklarında öncelikle kendi halkına sunuyor, teknoloji eskiyip ayağa düşünce de dünyanın geri kalanına lütfediyorlardı. Askerdeki Mersinli arkadaşımın bana, ürettikleri limonların en iyilerini nasıl ihraç ettiklerini, Avrupalıların kabul etmeyeceği limonları da iç piyasaya kakaladıklarını anlattığını hatırlayınca daha da kahrolmuştum.