“ Gerçek şu ki sonsuza kadar yas tutacaksınız , sevdiğinizin kaybını atlatamayacaksınız ama onunla yaşamayı öğreneceksiniz . İyileşeceksiniz , acını yaşadığınız kaybın etrafında kendinizi yeniden inşa edeceksiniz .
“Şu an yaşıyorum ve önemli olan bu. Hayat geçici. Her zaman, herkes için. Benim işim, ölene kadar yaşamak. Benim işim, bedenimle barışmak, onu herşeyiyle sevmek. Böylelikle, temelim sabit olduğunda, elimi güçlü ve cömert bir biçimde uzatabilirim”
Bu cümleler kanser hastası olan Ellie’nin cümleleri. Bence kitap sırf Ellie’nin hikayesi için bile
Bu güvenlik ağının ortasında koca bir delik var. İster uzun yaşayacak olayım ister kısa, şu an hayattayım. İnsanın hayatta uzun yaşamaktan başka umutlarının da olabileceğini görmek istiyorum. Ölüm veya acı çekme fikrine sırt çevirmek gerekmediğini ama bunlara uzun uzun vakit ve alan ayırmanın da lüzumu olmadığını bilmek istiyorum. Hayatın geçici olduğu bilgisine kendimi alıştırmak istiyorum. Sonra da bu bilginin ışığında (veya gölgesinde) nasıl yaşamam gerektiğini öğrenmek istiyorum. Şu an nasıl yaşanacağını... Kanser hakkında şunu öğrendim. Size ölümcül bir hastalığı gösterir ve sonra sizi dünyaya, yaşamınıza, onun artık hiç olmadığı kadar çok hissettiğin hazlarına ve tadına geri tükürür. Size hem bir şey verildiğini hem de sizden bir şey alındığını anlarsınız.
.
.
.
Verilen yaşamaya dair yeni bir bakış açısıydı. Alınan ise sınırsız bir hayat yanılması ve bizi doğanın kanunundan ayrı tutan özel bir şey olduğu inancıydı.
Hepimizin ki günübirlik hayatlar; hatırlayanın, hatırlanandan farkı yok. Hepsi geçecek. Hem anılar hem de onların nesnesi. Her şeyi unutmuş olacağın günler kapıda, her şeyin seni unutacağı günler yakın. Bil ki çok geçmeden hiç kimse ve hiçbir yerde olacaksın.
Marcus Aureulis, Düşünceler.