Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Esma Nur

Birinin ilkbaharı diğerinin kışıysam, birine neşe diğerine acıysam, hem gecenin şefkat yüklü sabahını beklerken ben ki kendime bile mahkûmsam; yalnızlığa en çok yakıştırılan ve tereddütsüz yakışan benim.
Reklam
Ahlâkî cihat olmadan fikri cihat olamaz..
Sonuç olarak diyebiliriz ki ahlâkî cihatla toplumumuzu eğitmeye çalışırsak, toplumda muazzam bir hareketlilik ve cevvaliyet başlar. Bu ahlâkî cevvaliyet fikri ćevvaliyete yol açar ve bilgi geleneğini canlandırır. Bilgi geleneği canlanırsa bilimsel sürecin diğer aşamalarına gerek kalmaz. Çünkü bizde bilimler zaten mevcuttur; bunları yeniden adlandırmaya ihtiyaç yoktur. Tembelliği bırakır; unvan, maddî çıkar, mevki ve makam için değil, sadece bilgideki güzellik ve ilimdeki mutlak iyilik için çalışır ve kopyacılığı terkedersek bilim geleneğimiz de canlanır.
Sayfa 185 - İsam YayınlarıKitabı okudu
İslâm medeniyetinde ahlâkın zayıflamaya yüz tutmasıyla birlikte bilimsel durağanlık başlamış; bu eğilim yavaş yavaş diğer kurumlara sirayet etmiş ve her kurum bir diğerinin yıkılmasına yol açarak bilim geleneğinin de çöküşünü hazırlamıştır
Sayfa 179 - İsam YayınlarıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Ahlâkî olgunluk elde edilmeden bilimsel üstünlüğe erişilemez. Meselâ hırsızlık bir ahlâkî bitkinliktir. Bu davranış bir toplumda yaygınlaşmışsa, hayatın her yönüne kolaylıkla sirayet edebileceği için hem toplumu yozlaştıracak hem de bilimsel ilerlemeyi engelleyecektir. Hırsızlık, çok âdi ve basit bir ahlâkî çöküntü olmasına rağmen, kolaylıkla rüşvete, yalana, bencilliğe ve kopyacılığa yol açacağından -zaten bunlar mevcut oldukça bilim de mümkün olamayacağından- zincirleme bir etkiyle fikri hayatı her yönden zehirleyecektir. Ahlâkın bilim açısından temel bağlamsal şart olduğu gerçeğini, İslâm medeniyeti örneğinde açıklamak kolaydır. İslâm geldiğinde, mevcut ahlâkî ve toplumsal değerleri sorgulamış, ahlâken bitkinlik olarak gördüğü bu değerleri, yüksek ahlâk değerleriyle değiştirmek istemiş ve böylece o toplumda büyük bir ahlâkî mücadele başlamıştır. Bunun neticesinde iyi ile kötü arasındaki bu mücadele hayatın her boyutuna yansımıştır. Bu medeniyette, yeni ahlâkî değerler zaten bilgiyi yücelttiği için, ahlâkî mücadelenin ayrıca fikrî mücadeleye dönüşmesine gerek kalmıyordu, Gerçi bu dönüşüm tabii olarak zaten gerçekleşiyordu; çünkü bu tür bir mücadelede yer alan fert ve gruplar, kendilerini fikren müdafaa ve haklılıklarını ispat edebilmek için fikirler geliştirmek zorundaydılar
Sayfa 146 - İsam YayınlarıKitabı okudu
İbn Sîna'ya göre, var olan her şeyi aklımızla algıladığımız ve bunu da dille ifade ettiğimiz için, bütün insan bilgisi, kelimelerle dile getirmeye çalıştığımız kavramlardan oluşur. O halde bilgi, kavramlarla başlar. Yani bir şeyin ne olduğunu, ancak o şeyi ifade eden kavramı anladığımızda bilebiliriz.
Sayfa 125 - İsam YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Patikalar
XXI. yüzyılda İsrail'in Filistin'de Gazze'de yapmış olduğu vahşet ötesi soykırımı nasıl anlamalı, nasıl anlamlandırmalı? Yahudilerin daha 80 sene önce yaşadığı vahşet yine Yahudi eliyle Gazzellilere yaşatılıyor. Buradan çıkarılacak en önemli ders, insanın hiç ders almadığı, ilerlemediği ve olgunlaşmadığıdır.
Edebiyatın Ramazanı
Ramazan, duaların semaya yükseldiği aydır. İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un duası, tam da orucun hangi insanı tutacağının işareti gibidir: "Ya Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine, Kaldır aradan vahdete háil ne ise; Ya Rab, şu asırlarca süren tefrikadan Artık ezilip düşmesin ümmet ye'se."
Edebiyatın Ramazanı
Ramazan elbette kendi kurallarıyla gelir. İnsanı, diğer on bir aydaki konfor alanından çıkartır. Dolayısıyla kendi kurduğu atmosferde nefsimizi terbiye eder ramazan ayı. Biz bu ay vesilesiyle konfor alanımızdan çıkınca eşyaya olan köleliğimizden nasıl kurtulacağımızın, özümüzün nasıl gürleşeceğinin yol haritasını sunar bu ay. İnsanın kendi içindeki değişmeyen özünü yeniden hatırlaması için konfor alanından çıkması şart. Sezai Karakoç, Samanyolu'nda Ziyafet adlı kitabında orucun ajandamızı değiştirmesinin anlamını şu cümlelerle ifade eder: "Gündelik alışkanlıklar terk edilmiştir. Özge bir oluş ile gün başlar. Yücelten anlamın ışığında vakit daha bir kıymet kazanır. Zaman ve eşya gerçek anlamına kavuşur. İnsan bu değişikliği gün içinde derinden duyar."
İlk İslâm Düşünce Okulu
Peygamberimizin özellikle Medine'ye hicretinden sonra gelen vahiyler, İslâm dünya görüşünün bilgi, insan ve değer yapılarını gittikçe zenginleştirmiştir. Nitekim Peygamberimiz Medine'de bir eğitim modeli oluşturan belirli kurumları inşa etmekle işe başladı. İşte bilgi geleneğinin başlangıcı da bu eğitim faaliyetleridir. Meselâ Medine'de Mescid-i Nebevî'nin önündeki kapalı alanda bizzat kendisinin kurduğu, "Suffe" denilen ve mensupları da "ashâb-ı Suffe" olarak bilinen okul, bu eğitim kurumlarından sadece biridir. Suffe, misafirlerin ve evi olmayan fakirlerin konaklaması için bir nevi misafirhane olarak tesis edilmişti. Fakat kısa zamanda okuma yazma, İslâm hukuku, Kur'an, tecvit ve diğer İslâmî ilimlerin Peygamber'in nezaretinde öğretildiği düzenli ikamet edilebilir bir okula dönüşmüştür. Ubâde b. Sâmit der ki: "Resûlullah, beni Suffe'de yazma ve Kur'an öğretmeni olarak görevlendirdi." Suffe'de kalanlar sadece eğitim ve ibadetle meşgul oluyor, başka bir işte çalışmıyorlardı. Peygamberimizin vefatına kadar onların çoğu evlenmiş değildi. Peygamberimiz, onların geçimlerini gelen ganimetlerle sağlıyor; böylece onlar da çalışmalarına ara vermek zorunda kalmıyorlardı. O halde Suffe'yi, ilk İslâm düşünce okulu olarak tanımlayabiliriz.
Sayfa 62 - İsam YayınlarıKitabı okudu
İslâm dünya görüşünün âlem yapısındaki tevhit kavramı, Allah'a iman üzerine, bu da "mârifetullah" denen Allah'ı tanıma üzerine kurulmuştur. Mârifetullahın temelinde de "muhabbetullah" denen Allah sevgisi yer almaktadır. Kur'an bunu şöyle açıklar: “İnsanlardan bazıları, Allah'ın dışındaki varlıkları O'na ortak koşarlar ve onları sanki Allah'ı sever gibi severler. Halbuki Allah'a gerçekten inananlar (müminler), en çok Allah'ı severler" (el-Bakara 2/165).
Sayfa 49 - İsam YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Din bir yönüyle akıl kaynaklı olmadığı halde, akla zıt veya akıl dışı bir nitelikte de değildir. Zannedildiği gibi aklın alanı "bilim", dinin alanı "dogma" değildir. Her iki alan da insanın varlığını ilgilendirmektedir ve bu cihetle bir bütün olarak din içerisinde algılanmalıdır. İnsan menşeli dinlerin mensuplarının, yani insan eylem ve düşünceleriyle şekillenen dinlere inanan kimselerin bu noktayı anlaması çok zordur. Nitekim Freud, Durkheim ve Marx'ın din nazariyeleri ancak insan kaynaklı dinler için geçerli olabilir. Hakiki dinin kendisi, kendi mahiyetini anlatmalıdır. Buna göre dinin bugün için zamanımıza kadar değişmeden gelen en temel kaynağı olan Kur'an, dinin mahiyeti açısından da yegâne kaynak sayılmalıdır. Bu durumda dini, kendi kafamıza göre değil, dinin hakiki kaynağı olan Kur'an'a göre kısa bir tahlil ile anlatmalıyız.
Sayfa 19 - İsam YayınlarıKitabı okudu
Allah'ın melekleri bizim yapıp ettiklerimize şahit diye, kalbimizde Yüce Rabbimizin sevgisi ile rızası ile işine niyet ederek başlayan insan, alnı öpülecek insandır. Ekmeğini bir küçük yetim yiyecek diye pişir. Yazını bir Yunus Emre okuyacak diye yaz. Peki ne olacak? Şehirlerin semalarında burcu burcu muhabbet kokacak. Fırından çıkan ekmekte, bir çorbada, akla en gelmeyecek yerde, mekânda... Bir marketin manav reyonunda, bir bankanın sıra kuyruğunda, bir dolmuşun ön koltuğunda... Arabanız tamir olurken, size hizmet veren, mal satan herhangi biri size Allah için yapması gerekeni yaptığı zaman ölü dirilir. Kalp atmaya başlar.
Sayfa 45 - TDV YayınlarıKitabı okudu
Kalbin doymadıkça nefsin susacağı yok. Çünkü nefs doymaz. Alır satar, yeniden alır, israf eder. Tarumar eder hem kendini hem seni. Onu bırak, onun şarkısı bitmez, git kalbini doyur. "Kalp neyle doyar, kalp neyle doyar?" dedim, dedim, karşıma bir ayet çıktı; "Kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur." Elhamdülillah. Her menüye yazmak lazım bunu.
Sayfa 32 - TDV YayınlarıKitabı okudu
Karaborsacılık yapan, kendi menfaati için başkalarını zarara ve sıkıntıya sokan, içinde yaşadığı topluma zulüm ve haksızlık eden kimsedir. Dürüstlükle ve ahlaki değerlerle bağdaşmayan, din kardeşliği anlayışına ters düşen karaborsacılık ve vurgunculuk, Müslümana asla yakışmayan çirkin bir iş, kötü bir davranıştır. Kendi menfaati için başkalarının zarara uğramasını beklemek, biraz daha fazla kazanmak için toplumun sıkıntıya düşmesini arzu etmek ne fena huydur. Peygamber Efendimiz, bunların iç yüzünü şöyle açıklıyor: "Karaborsacı ne kötü insandır! Ucuzluk olunca üzülür, pahalılık olunca sevinir. "48 Bir hadis-i şeriflerinde de, "Malı piyasaya süren kazanır, saklayıp biriktiren lanetlenir." buyurmuştur."49 48 Mecmau'z-zevâid, IV, 101. Hadisi, Taberânî rivayet etmiştir. 49 Ibn Mace, "Ticaret", 6.
Sayfa 404Kitabı okudu
"Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak kendisinde Kur'an indirilen aydır. Sizden bu aya yetişen, onda oruç tutsun. Kim hasta veya yolcu olursa tutamadı- ğı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. O, sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiği için, Allah'a tazim etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz. " (Bakara, 185)
Sayfa 366Kitabı okudu
173 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.