Seni dağladılar, değil mi kalbim,
Her yanın, içi su dolu kabarcık.
Bulunmaz bu halden anlar bir ilim;
Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık.
Sensin gökten gelen oklara hedef;
Oyası ateşle işlenen gergef.
Çekme üç beş günlük dünyaya esef!
Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık!
Kelimeler, sadece harflerin bir araya gelmesiyle oluşan anlamın dışında bir şeydir. “çiçek”sadece çiçek değildir mesela. Ya da “mektup” . Yalnızca bir zarfın içindeki kâğıt mıdır, mektup?
“Fotoğraf” denilince niye içimiz titrer o zaman? Çünkü o yalnızca bir fotoğraf değildir de ondan.
“…Karga ağzında bir karga ölüsüyle geldi uzaktan ve orada bir yere kondu. Toprağı eşeledi ve ağzındaki ölüyü, açtığı çukura koydu. Sonra eşelediği çukurun üzerini yine toprakla örttü. Bunları gören Kabil’in içi yandı, bir karga kadar olamadığı ve kardeşinin ölüsünü açıkta bıraktığı için pişman oldu. Ah! Etti.”
Ey cellatlar, ey güvercin kasapları, ölüm tacirleri…
İnsan daha konuşmadan, öğrenmeden bilmeden “mezar kazıyordu” ölüsü için.
Ey zebaniler, ey korku tüccarları, ey kibir heykelleri, vicdan fakirleri, zalimler!
Bırakın kuzuların önünü. Geçip gitsinler ırmağın öte yanına.
Anneleri bulur kokusundan onları. Mutlaka bulur. Bırakın kucaklaşsınlar…
“Dedemden öğrendiğim, “insan olmak” kendi mutlu olduğun şeyleri yanındakilere iletmektir. İnsan, kendinde olmasını istediği herhangi bir şeyi bir başkası için de aynı şiddette isteyebiliyorsa “ insanım” diyebilir.
Birbirimizin hayatlarının içindeyiz ve insan olmak galiba “diğerkâm” olmaktan geçiyor.
Sığamadık yeryüzü sofrasına. Kibir denizinde boğulmuşuz da haberimiz yok. Değirmenimiz susmuş, unumuz bitmiş. Fırınlarımız da kararmış, kalplerimiz gibi.
Artık burnumuzda sıcak ekmek kokusu yerine kan kokusu var…
İyi o zaman. Ne diyelim? Afiyet olsun…
Dünyaya geldiğimde tek bildiğim
Sevmek, gülmek ve ışığımla parlamaktı.
Büyüdükçe insanlar bana gülmeyi bırakmamı söyledi.
“İlerlemek istiyorsan hayatı ciddiye al,” dediler.
Ben de gülmeyi bıraktım.
“Kalbin kırılmasın istiyorsan, kimi sevdiğine dikkat et,” dediler.
Ben de sevmeyi bıraktım.
“Bu kadar parlak olursan çok dikkat çekersin,” dediler.
Ben de ışığımı yaymayı bıraktım.
Gittikçe küçüldüm.
Sararıp soldum.
Ve öldüm.
Ölümden sonra öğrendim ki
Hayatta en önemli şey
Sevmek, gülmek ve ışıl ışıl parlamak!