Çakırdikenliği delicesine yanar. Yanan dikenlikten çığlıklar gelir. Bu ateşle birlikte de Alidağın doruğunda bir top ışık patlar. Dağın başı üç gece ağarır, gündüz gibi olur.
Küçük köpek kaçmaz, kendini savunur. Savunduğu gibi, onları yener de... Her birini bir yana dağıtır, yoluna gider.
İşte Köroğlu bunu görür. Bu dövüşü seyreder. Demek, der Köroğlu, bir küçük köpek!... Yürekli olunca...
Ondan sonradır ki Köroğlu, Köroğlu olur. Korkmaz.
Gözleri bomboştu. Taşlaşmış. Gözlerini kırpmıyor bile. Körlerden daha beter bir hali var. Kör gözlerde, gene bir görebilme telaşı, isteği, çabası sezilir. Bunda o da yok. Sağır kulaklarda bir çırpınma, bir gerilme, duymaya doğru bir koşma vardır. Bunda yok.
Bu nakışlı çorap bir türkü gibidir. Bir türkü sıcaklığında örülmüştür. Sarısı, kırmızısı, yeşili, mavisi, turuncusu, türlü rengi karışıp uyuşmuş, bir sıcaklık, bir yumuşakşlık meydana getirmiştir. Aşk gibi, şefkat gibi bir şey olmuştur.
Spoiler içerir.
Beni cok derinden etkileyen kitaplar arasına koydum kendisini.. kitabi okurken adeta yaşadım.. film sahneleri gibi bir bir gözümün önünden geçip durdu her sayfa...
Tolunay ve Suvankul un çok samimi, içten ve doğal ilişkisiyle başlayan kitap sanki guzel bir ailenin mutlu mesut süren hayatını anlatacak gibi hissediyorsunuz.. ama
Gerçek mutluluk, yavaş yavaş, azar azar gelir ve bu bizim hayata bakış açımızla, çevremizle, çevremizdekilere karşı davranışımızla doğrudan doğruya ilgili ve orantılıdır.