Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten olurdu.
Empatikolik bir ana kahramanımız var 1900 lerin başlarından 2000 li yıllara kadar çevresindeki insanların hayatlarını yaşıyor daha doğrusu kendisini onların yerine koyuyor. Bulgar yazar sosyalizm ya da dünya savaşı gibi sosyolojik olayları ve etkilerinide eserin içinde işlemeyi unutmamış. Kısacası tavsiye ederim :)