Seni ilk gördüğüm günü anımsıyorum. Hayat olağan akışında ilerlerken bir an durdum, etrafımda yüzlerce ışık yandı sanki. Meğer hiçbir şeyin eksik olmadığını sandığım hayatımın tam ortasında kocaman bir boşluk varmış, sen tamamlayınca anladım.
Bazen, kendinizi her ne kadar hayatınızın belirli bir yönde ilerleyeceğine inandırırsanız inandırın, tüm bu kesinlik akıntıdaki basit bir değişiklikle yok olup gidebiliyordu.
Ama biliyorsun nihayet ben de insanım umutsuzluğa düştüğüm anlar oluyor. Hiç gelmeyeceksin sanıyorum. O zaman kurşun gibi bir korku saplanıyor kalbime. Katran gibi yalnızlıktır sarıyor içimi. Yalnızlığımdan utanıyorum..
“Yine de öyle ya da böyle devam ediyordu hayat, pes etmemeye kararlıydım. Küçük bahaneler icat edip, bir biçimde tutunmam gerektiğine inandırdım ben de kendimi.”
Onu birazcık daha az düşünebilmeyi, zamanla onu unutabilmeyi başardığıma inanabilmeyi ne de çok isterdim! Onu düşünmediğim dakika artık çok azdı, daha doğrusu hiç yoktu.