Bazı kitapları günlük yaşantımızdan etkilendiklerimizden bağımsız ve tarafsız olarak yorumlamak çok zor oluyor. Yeni bitirdiğim Muz Sesleri kitabı da bunlardan biri oldu benim için. Çok iyi ve merak uyandıran bir girişten sonra kitabın temposunun düştüğü bölümler geldi, hayran olduğum betimlemeleri aşırı derecede zorlama ve saçma betimlemeler takip etti, bir karakterin yaşadığı hikaye zirve yaparken bir anda başka bir karakterin sıradan ve hatta kitapla ilgisiz bölümü takip etti. Ben de kendi hayatımda bir gün düğüne, bir gün hastaneye, bir gün denize sonra yine hastaneye derken kitaptaki dalgalanma gibi savrulmaktaydım -ki ilk defa 2 alıntı yapmamın sebebi de bu. Hatta kitaba adını veren ve başlı başına üzerine düşünülmesi gereken başka bir konu olan ‘muz sesleri’ çağrışımını yaratabilecek 3 öbek ham muzla da fotoğraf çekecektim ki yorgunluktan aklımdan çıktı burada paylaşamayacağım. - Şimdi sakin kafayla düşününce altını çizecek çok fazla satırın olduğu, Beyrut’u, sevgiyi, Ortadoğulu olmayı, burnu havada bazı Batılıları ve savaşı çok iyi anlatan bölümlerin olduğu ama birkaç gereksiz karakter sebebiyle bütünlüğü yakalayamamış ve birkaç abartı betimleme sebebiyle yer yer samimiliğini yitiren bir eser olarak yorumlayabilirim. Fakat herşeye rağmen çok güzel bir tat bıraktı bende eser. Başka kitaplarını da okuyacağım Ece Temelkuran’ın. Sağlam bir yazar olduğunu düşünüyor ve çok daha başarılı kitaplar yazmış olduğuna(başka bir eserini okumadım henüz) ya da yazacağına inanıyorum.