Büyük bir yazı ustasının yazdığı, aynı zamanda detaylı bir belgesele benzeyen eseri okuyanlar 100 küsur yıl önce soğuk kuzey ülkelerinin vahşi hayatına tanık olacaklar. Kurt kırması, evcilleştirilememiş bir köpek açısından bakınca insan bir canavara , yaşam da bir vahşete benziyor. İlk sahibinin kamçısı ve sopasıyla itaati, ikinci sahibinin dayaklarıyla nefreti öğrenen kurt, nihayet üçüncü sahibinden sevgi diye bir şey öğreniyor.
Hani Mehmed Akif bir şiirinde diyor ya 'Oku şayet sana bir hisli yürek lazımsa' işte o hisli yürek bu romanın içinde . Pek gizli de değil aslında.
Romanda Kızılderililerden pek kötü bahsetmesi pek hoş olmamış. Çok uzun bir süre Amerika'nın tarihi saptırma çabaları yüzünden biz de onları vahşi, barbar, kötü bildik ve bu eser de bu doğrultuda.
Yazar iki kötü sahibin yanına bir de iyi kalpli sahip koyarak her insanın kötü olmayacağı; bütün köpekleri yenen kurdun bir buldoga yenilmesini de esere koyarak hem gerçekçiliğini artırmış hem de herkesin bir gün mağlubiyet alabileceği mesajını vermiş olmalı.