Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Özden

Ben yalnız ve yalnız onu, böylesine içten, böylesine derinden severken, ondan başka birini ne tanıyor, ne biliyorken, ne de başka birine sahipken, nasıl olup da bir başkası onu sevebiliyor, sevmeye yelteniyor, havsalam bazen bunu bir türlü almıyor!
Reklam
Tanrı'nın bize her gün verdiği iyi şeylerden zevk almak için, hep açık kalpli olsaydık, başımıza geldiği zaman kötüye katlanmak için de yeterince gücümüz olurdu
Şimdi biz neyiz biliyor musun? Yıkıntılar arasında yakınlarını arayan öksüz savaş çocukları gibiyiz. Umut ve korkunun hiçbir anlam taşımadığı bir dünyada bir şey bulduğunda neyi, ne yapacağını bilemeyen çocuklar gibi. Artık hiçbir duygusunu anlayamayan çocuklar gibi Ve elbet biz de bu aşkta büyüyecek Her şeyi bir başka aşka erteleyeceğiz

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Şu kente bak, diyorum gözlerimi düellodaki bir kovboy gibi kısarak. Şu fabrika bacalarına, şu yüksek yapılara, organize sanayinin kuşattığı şu yerlere bak! Buraları bir zamanlar bize can vermiş, çocukluğumuza, ilkgençliğimize tanıklık etmiş yerler mi? Bir bak!
Biz tarihin ortanca çocuklarıyız. Bizi bir gün milyoner olacağımıza, film yıldızı, rock yıldızı olacağımıza inandıran televizyon programlarıyla büyüdük; ama bunların hiçbirini olamayacağız. Ve bu gerçek kafamıza ancak dank ediyor.
Reklam
Eğer Tanrı’yı bilmek isterseniz, bilmece çözmeye girişmeyin. Onun yerine çevrenize bakın, O’nu çocuklarınızla oynarken göreceksiniz.
Eğer bir şeyi sevmezsem sevmem, hepsi bu; salt türdeşlerimin çoğunluğu bunu beğendi ya da beğendiğini farz etti diye benim de onları taklit edip bundan haz almam için hiçbir sebep yok. Sevdiğim ya da sevmediğim şeylerin modasını takip edemem.”
Okumaktan başka yapılacak işim, gidecek tek yerim yoktu, çünkü çevremde saygıya layık, beni kendine çekebilecek bir meşguliyet bulamıyordum.
“Gördüğüm ve hissettiğim acılardan yoruldum artık, patron.Yağmur altında bir ispinoz gibi yalnız, hep yollarda olmaktan yoruldum. Hiçbir zaman bana eşlik edecek, bana nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi ve nedenini söyleyecek bir yoldaşım olmadan. İnsanların birbirlerine karşı bu kadar kötü olmalarından yoruldum. Yardım etmeye çalışıp da edemediğim bütün o zamanlardan. Karanlıkta olmaktan yoruldum. Asıl da acıdan.Çok fazla. Eğer sona erdirebilseydim, yapardım. Ama yapamıyorum.
Ah! Birkaç saat sonra ölecek olmak ve bir yıl önce, aynı gün, özgür ve suçsuz olduğumu, güz gezintileri yaptığımı, ağaçların altında dolaştığımı ve yapraklar arasında yürüdüğümü düşünmek!
Reklam
Tanrım! Hapishane, ne kadar utanç verici bir şey! Her şeyi kirleten bir zehir var orada. Her şey soluyor, hatta şu on beş yaşındaki kızın şarkısı bile! Orada bir kuş buluyorsunuz, kanadında çamur var; güzel bir çiçek alıyorsunuz elinize, kokluyorsunuz onu: Pis kokuyor.
Çocuk küçüktür ama büyük insan onda gizlidir. Beyin dardır ama düşünceyi barındırır; Göz nokta kadar ama engin mesafeleri kucaklar.
İnsan başkalarının ölümünü ne kadar çok görürse, kendi ölümünü kabullenişi o kadar kolaylaşıyor. Bana kalırsa ölüm ilahi bir imtihandır, ödenmesi gereken bir borç değil.
Sayfa 158Kitabı okudu
Bir insan için bilmemek sormamaktan daha kötüdür. Çok soran insan çok şeyi anlayabilir ancak. Yalnızca çok şeyi anlayan biri adil bir insan olabilir.
Belki de Tanrı, çölü, insanlar hurma ağaçlarını görünce sevinsinler diye yarattı.
Dünya değişiyor dostlarım. Günün birinde gökyüzünde güz mevsiminde artık esmer lekeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlarında toprak anamızın köyü yeşil saçlarını da göremeyeceksiniz. Bizim için değil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşları ve yeşillikleri gördük. Sizin için kötü olacak.
Reklam
Zorbalar, başa çıkamadıkları, korktukları her şeyi tarih boyunca daima yakmışlardı. Zorbalar, insanları, kitapları ve binaları hep yaktılar... Zorbalar, korktukları herkesi "cadı" ya da "şeytan" diyerek cayır cayır hep yaktılar!
İnsanlar ancak koşullar buna elverdiğinde delirme lüksüne sahiptiler.
Mark Twain der ki: Cennet ve cehennem hakkında ileri geri konuşmam, çünkü her ikisinde de dostlarım var.
Gerçek acı, insanı yapay sevinçten daha çok canlandırır.
Acı çeken ruhlar birbirini tanımak ve birbirlerine yanaşarak acılarını ikiye katlayarak artırmak gibi inanılmaz bir özelliğe sahiptirler.
Ben zalimler çağında yaşayan bir alçaktım. Tanrıların korkak haline getirdiği bir alçak. Alçakların en acınacak olanı, en tiksinti vereni. Yüreğini dalkavukluk, aklını düşmanlıkla besleyen sinsi bir saray yazmanı.
Reklam
Gerçek şu ki kimse karnını gerçekle doyuramaz; o yüzden gerçek kimsenin umurunda bile değil. Kendimize yarattığımız gerçek, birilerinin çıkarıyla onların gücü arasındaki dengenin toplamından başka bir şey değil.
Düşününüz lütfen! Kışladaki her bir asker canlı birer elmastır. Böyle değerli varlıklardan binlercesi her yıl bir yerde toplanıyor. Uzun süre yoruluyor, yıpranıyor, kendilerinden çok şey veriyorlar. Bu kadar süre onlardan yaralandıktan sonra, geldikleri yerlere kırılmış ve çizilmiş elmaslar olarak geri göndermek ne üzücü bir seydir!
Aydın olmak demek, modaya uygun elbise, şapka giymek ve kolalı gömlek giyinmek demek değildir. Aydın kesim, halkın beyni konumundadır. Halkımız sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra yüksek gelir elde edesiniz, geceleri eğlenesiniz diye sizi o konuma getirmemiştir. Böyle olanlar gerçek aydın olamazlar. Onlar yozlaşmışlardır.
Beni mutlu etmeyin. Lütfen, beni umutlandırıp bütün bunlardan iyi bir şeyler çıkabileceğini düşündürmeyin. Çürüklerime bakın. Şu sıyrıklara bakın. İçimdeki sıyrıkları görüyor musunuz? Gözlerinizin önünde büyüdüklerini, içimi aşındırdıklarını görüyor musunuz? Artık hiçbir şey için umut istemiyorum.
Öyle solgun ve geride bir yerde ki, var mı yok mu, çocuk oldum mu bir zamanlar, emin değilim artık.
Cesaret, ancak göstermemiz gerektiğinde imkansız olduğunu anladığımız bir erdemdir.
Reklam
Ölmek evlâydı. Ama insan ikiye bölünse bile ölmeyebiliyordu. Ağır yaralı olarak yaşamaya devam ediyor, işin kötüsü kendinde son darbeyi vuracak gücü bulamıyordu.